"Yeterince çalışırsan paraya, şöhrete, geniş bir aileye ve istediğin her şeye sahip olabilirsin” diyen bir tanımlama “Amerikan Rüyası”. Hayalden yapılma bir mamül.
Kızılderililerin yaşadığı uçsuz bucaksız topraklar üzerinde “hile” ve “zorun gücü” ile kurulan bir göçmenler ülkesi için “sonsuz fırsatlar” vaadi.
İskoç göçmeni anne ile Alman kökenli babanın beş çocuğundan ikincisi olarak dünyaya gelen, lise yıllarında babasının işyerinde ayak işlerine bakan emlak zengini bir Amerikalı Donald Trump.
Lisede başarısız ama askeri akademiden ve üniversitede işletmeden mezun olmayı başarıyor.
İş hayatında da var iniş çıkışlar. Yine de baba mesleğini devam ettirip otel ve kumarhane işleterek büyük servet kazanıyor.
Hayatında gösteri dünyasından güzel kadınlar var hep. Üç evlilik yapıyor, beş çocuk, sekiz torun sahibi oluyor. Başkanlık seçimlerine kadar medyayla arası da hiç fena değil.
Bu türden bir kariyer öyküsü Amerika’nın göndere çekip tüm dünyaya sattığı hayallerin başında geliyor aslında. Tam bir “Amerikan Rüyası”.
Ama belli ki bu hayal başkanlığı kapsamıyor.
Statükonun ve yönetici elitin dışından, tüccar sınıfından bir ismin Amerika’nın 45. Başkanı seçilmesi şok etkisi yarattı baksanıza.
Hazım sorunu yaşayanlar “demokrasinin yurdu”, “özgürlükler ülkesi” Amerika’da sokakları ateşe vermiş durumda.
Bireysel hikayedeki negatif bir figürün, sistemin şekillendirip parlattığı bir adayı elemine etmesi sadece Hollywood filmlerinde olurmuş demek.
***
ABD seçimlerinde sistem kaybetti, statükoya öfke ve değişim isteği kazandı.
Kartel medyası kaybetti, medyanın nefret öznesi kazandı.