Perşembe günü Ankara’da çok önemli iki toplantı vardı, doğrudan görünür siyasetle ilgili olmayan ama hayatın akışına etki etme gücü olan.
Bir kadın düşünün... Bir gece vakti eviyle birlikte dünyası başına yıkılmış olsun... Az önce öpe koklaya uyuttuğu yavrusunun ölü bedenini kendi elleriyle çıkarmış olsun o enkazdan. Akrabalarının, komşularının ölümünü gördüğünü, ülkesinin cehenneme döndüğünü, dünyanın bu katliamı sessizlikle onayladığını ve geride kalanların sığınacak yer bulamadığını...
İşte o noktada açıldı Türkiye’nin kapıları. Ensar oldu, yara sardı, ekmeğini bölüştü insanımız. Elbet zordu, fiziken-ruhen yaralanmış üç milyon insanı ağırlamak. Ama bir gün bile yüz buruşturulmadı.
Bilakis insan hakları, özgürlük, eşitlik, adalet gibi idealler konusundaki ikiyüzlülüğünden zerre miskal utanmayan Batılı ülkelere, uluslararası kurumlara bıkıp usanmadan insanlığı hatırlattı.
AFADve Kızılay gibi yüz akı devlet kurumlarının organizasyon becerisi ve İHH, Deniz Feneri, Can Suyu, Yeryüzü Doktorları gibi “iyilik” üzere örgütlenmiş sivil vicdanların eli, emeği, parası, duasıyla kaldırıldı bu “insani yük”.
KADEM’in de eli, gözü, yüreği kuruluşundan beri Suriyeli kadınların üzerinde. Uluslararası sempozyumlardan, sahada yürütülen projelerden sonra bir yıldır üzerinde çalışılan “Kadınlar Göç Yolunda” projesi de epey yol aldı ve Suriyelilerin ekonomik-sosyal uyumu için AFAD ile karşılıklı imzalar atıldı.