Annem uzun zamandır hasta. Birden fazla kronik hastalığı var ve evde ilaç yardımıyla süren tedavileri ne yazık ki başka bir boyuta geçti. Bir haftadır yoğun bakımda güzel annem, entübe.
Babam ve kardeşlerimle beraber her gün kaldığı hastaneye gidiyor, yoğun bakımın kapısında dualar ediyoruz. Varlığımızı hissedeceğine, sesimizi duyacağına yürekten inanarak.
Pek konuşmuyoruz aramızda. Uzun uzun susuyoruz. İç sesimiz susmuyor ama. Yani bende susmuyor. Onların da benzer şekilde içlerindeki sese kapıldığını, annemin hayaline baktığını, uzak yakın hatıralara dalıp gittiğini anlıyorum. Hatırlayışların izi süzülüyor yanaklarından görüyorum.
Şimdiden çok özlüyoruz annemi.
İlk kez ayrılıyoruz çünkü ondan. Hayatı boyunca hiçbir yere yalnız gitmedi annem, hiçbir yerde yalnız kalmadı. Biraz da o yüzden, bizim dışarda onsuz kalmamız, onun içerde yalnız olması, ona dokunamamak, elini tutamamak, saçını okşayıp kulağına konuşamamak üzüyor bizi. İçerliyoruz.
Doktorlar hemşireler sık sık bilgi veriyorlar ama yetmiyor tabi.
Babamı beş dakikalığına alıyorlar içeri. Selam gönderiyoruz biz de anneme, bir sürü cümleler.
61 yıllık eşini görmenin heyecanı, "yoğun bakımda, uyutulmuş halde" görecek olmanın endişesiyle içeri giriyor babam. Eşini makinelere bağlı ve iletişimsiz bulmanın ağırlığıyla çıkıyor dışarı.
Hayatın geçici, ölümün hak ve hakikat olduğu bilgisine, idrakine, bunca yaşamanın bilgeliğine rağmen üstelik.
İnsan sevdiğinden vaz geçer mi hiç?
Vaz geçmiyoruz biz ondan. Duaya devam ediyoruz.
İnşallah Rabbim onu bize bağışlayacak.
Yoğun bakım ünitesinin önü boş değil.
Başka ağır hastaların kederli yakınları da bizim gibi.
Burası Araf gibi aslında.