ABD, Çin, Rusya ve Avrupa Birliği. Her biri bir diğerine karşı
öfkeli, her biri bir diğerini ötekileştirmenin derdinde. Bugün bu
aktörler hep birlikte kaotik bir uluslararası ortam
yaratıyorlar.
Yaşanan bu uluslararası gerilimin boyutu hiç de küçümsenebilecek
cinsten bir gerilim değil. Bu gerilimin kaynağına ben ABD'nin son
dönemde yaşadığı hegemonya krizini yerleştiriyorum. Eğer ABD bir
hegemonya krizi yaşamamış olsaydı bu takdirde Çin, Rusya ve Avrupa
Birliği taktiksel farklılaşmalar yaşasa da stratejik düzeyde ABD'ye
göre konum alacaklardı. Fakat ABD 2000 sonrasında etkileri günden
güne daha belirgin hale gelen bir hegemonya krizi yaşadı.
Donald Trump bu hegemonya krizini çözme iddiasıyla Amerikan başkanı
oldu. Çin'in, Rusya'nın ve Avrupa Birliği'nin ABD'ye rağmen ve kimi
zaman da ABD üzerinden elde ettiği mevzileri geri kazanma vaadinde
bulundu. ABD'nin kendisinden önceki başkanların yanlış politikaları
nedeniyle ağır bedeller ödemek durumunda kaldığını öne sürdü.
Trump'ın kafasında Çin'in büyük kazanç elde ettiğini düşündüğü
serbest ticarete dayalı küresel ekonomi sistemini yeni baştan
dizayn etmek, ikili anlaşmalarla Amerikan çıkarlarını teminat
altına almak vardı. Ona göre ABD, Rusya'yı Avrupa'yı baskılamaktan
vazgeçmeye zorlayabilmeliydi. Bunun için Rusya'nın Ortadoğu'da elde
ettiği kazanımlara ilişilmemeli, Rusya'nın Suriye'deki varlığına
dokunulmamalıydı. Trump için Rusya, her şeyden önce bir "Hıristiyan
gücü"ydü ve "terörle mücadelede Batı bloğunun doğal bir üyesi"
olabilirdi. Rusya'nın Trump'a göre Amerika'ya en büyük potansiyel
katkısı ise Çin'e karşı bir emniyet supabı olarak devreye sokulması
olacaktı.
Avrupa Birliği'ne gelince. Trump Avrupa Birliği'nin bir ABD projesi
olarak varlık bulsa bile özellikle 1990'lardan sonra Amerikan
hegemonyasına karşı bir "küresel blok" halini almaya çalıştığını
düşündü. Trump'a göre bu süreçte ABD'li yöneticiler basiretsiz
davrandı ve Avrupa ülkelerinin ABD'yi sömürmesine göz yumdu. Trump,
bu noktada Almanya'nın üzerine büyük bir sorumluluk düştüğünü ve
Avrupa'nın, güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması başta olmak üzere,
temel meselelerinin çözümüne öncülük etmesi gerektiğini
savundu.
Ne var ki Trump'ın hesabı bugüne kadar tutmadı. Yakın dönemde
tutacağına ilişkin bir emare de yok. ABD, Çin'le büyük bir gerilim
yaşıyor. Önceleri "ticaret savaşı" olarak formüle edilen bu gerilim
şimdilerde "Pasifik'te sıcak çatışma ihtimali" olarak gündeme
geliyor.