Defaatle söyledik. Yeter ki biz içeride sağlam duralım. Yeter ki
doğru yoldan ayrılmayalım.
Yeter ki kendi milli çıkarlarımıza uygun adımlar atalım. Hoşuna
gitsin gitmesin dışarıdaki bütün aktörler buna uyum sağlamak
zorunda.
Elbette bu "uyum süreci" kolay geçmiyor.
Malum, AB bizi yıllarca bir başka "uyum süreci"ne muhatap etti.
Önümüze ödevler koydu. Artık yeni bir "uyum süreci" dönemi var
karşımızda. AB'nin başını çeken ülkelerin yeni Türkiye gerçekliğine
"uyum süreci!" Avrupa medyası bu "uyum süreci"ne direnmeye devam
ediyor.
Türkiye'deki süreci tersine çevirmeye çalışıyorlar.
Fakat başaramıyorlar. Eskisi gibi Avrupalı siyasetçi ve
bürokratlara nüfuz edemiyorlar. 16 Nisan sonrasında Avrupalı
siyasetçi ve bürokratlar Türkiye'yi kendi istedikleri yöne
çekemeyeceklerini çok daha net görüyorlar.
Eğer yeni Türkiye gerçekliğini kabul etmezlerse bunun kendilerine
ağır maliyetler yükleyeceğinin de farkındalar. Çıkar temelli bir
ilişki kurmanın arayışına girmiş durumdalar.
Bu tam da Türkiye'nin istediği şey.
İdeolojik olmayan, çıkar temelli, eşitler arası bir ilişki.
Çarşamba akşamı Brüksel'e vardık.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ayağının tozuyla Avrupalı Demokratlar
Birliği'nin toplantısına katıldı ve orada Avrupa'daki Türklerin
önde gelen temsilcileriyle buluştu. Erdoğan oradan Avrupa'daki
Türklere, "artık burada misafir değil, ev sahibisiniz"
mesajını bir kez daha verdi.
Türkiye'nin onların arkasında olduğu mesajını
yineledi.
Ertesi gün Erdoğan, önce Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile
görüştü.
Görüşmede özellikle terörle mücadele, istihbarat paylaşımı ve
savunma sanayii alanındaki işbirliği imkânları üzerinde duruldu.
Siyasi ve ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesiyle ilgili yeni bir
sürecin başlatılmasına karar verildi.
Erdoğan, mevkidaşından Türkiye'nin AB ile ilişkilerine ivme
kazandırılması noktasında destek istedi.