Büyük bir çelişki bu. Toplumun hatırı sayılır kesimi ırkçılığı açıktan savunuyor. Yabancı düşmanlığını sadece hoş görmüyor, onu dört başı mamur bir siyaset felsefesi olarak telakki ediyor. Toplumun bir diğer bölümü ise bu durumdan hoşlanmıyor, hatta bu durum onları ziyadesiyle tedirgin ediyor. Çünkü bu düşmanlık artık şiddet üretiyor.
Almanya'dan, Berlin'den yazıyorum bu satırları. Burada toplumsal alana baktığımda gördüğüm şey, siyasal korkuların savaşından başka bir şey değil. Siyasetse bu korkuların temsilinden ibaret, sıfır toplamlı bir oyuna dönüşmüş vaziyette.Irkçıları temsil edenler neyi savunduklarını açıkça söylüyorlar. Hepsini değilse de çoğunu... Irkçılardan korkanları temsil etme iddiasında olanların ise neyi savunduğu belli değil. Irkçı rakiplerinin yükselişini engellemek için yaptıkları tek şey ırkçı siyasete alan açmak.
Bu sadece çelişki mi? Değil elbette. Bu aynı zamanda bir kısır döngü. Sadece Almanya'nın değil, birçok Batı toplumunun karşı karşıya kaldığı bir durum bu.