Bugün maruz kaldığımız saldırılar çok yakın bir dönemde karşı
karşıya kaldığımız saldırılara çok benziyor. 7 Haziran 2015 ile 1
Kasım 2015 arasındaki dönemi kastediyorum.
Elbette bugünü değerlendirirken Türkiye tarihinde daha gerilere
gidip uluslararası şer odaklarının ve onların yerli
işbirlikçilerinin birlikte yürüttükleri birtakım kirli siyasal
mühendislik planlarına da referansta bulunabiliriz.
Modern Türkiye tarihinin bütün kırılma noktalarının arkasında ne
yazık ki bu türden müdahaleler var. Fakat 7 Haziran-1 Kasım arası
dönemde sahnelenen oyunlar bugün sahnelenen oyunlara o kadar çok
benziyor ki, gerilere gitmeye hiç mi hiç lüzum yok.
Önümüzde bir referandum süreci var.
Ne zaman ki "Cumhurbaşkanlığı sistemi" konuşulmaya, yeni hükümet
sisteminin birkaç adımda kolaylıkla hayata geçirilebileceği
netleşmeye başladı işte o anda şer odakları devreye girdi.
Acil bir müdahalede bulunulması gerektiğine kanaat getirildi ve
PKK, FETÖ ve DEAŞ birlikte sahne aldılar. Her ne kadar
planladıkları saldırılar güvenlik güçlerince engellense de bunlara
DHKP-C'yi de eklemek lazım.
Evet birlikte diyorum çünkü FETÖ, hem PKK'yı hem de DEAŞ'ı devletin
içindeki artıklarıyla desteklemeyi sürdürdü. PKK, Türkiye'nin
DEAŞ'la sınır ötesindeki mücadelesini engellemek için çok yoğun
uğraş verdi. Beşiktaş'ta, Kayseri'de patlattığı bombaların bir
nedeni de Türkiye'nin DEAŞ'a karşı yürüttüğü harekâtı
sonlandırmaktı.
DEAŞ ise hem PKK'ya hem de FETÖ'nün önünü açacak şekilde, kendisine
işaret edilen hedeflere yönelmeye, FETÖ aklıyla kirli siyasal
mühendislik operasyonlarının tetikçiliğini yapmaya devam
ediyor.
Bütün bu çabalar Türkiye siyasetini istedikleri yöne sevk etmek
için. Öncelikle referandum kararının TBMM'den çıkmaması için uğraş
veriliyor. Ne var ki siyasi irade, milli iradeyi temsil etmeye
devam edeceğini açıkça ortaya koyuyor ve referandum kararının
TBMM'den çıkacağı konusunda bir şüphe yok.