Bir süredir Suriye'nin yeni bir çatışma evresinde olduğunu yazıp
söylüyoruz.
Suriye krizi günden güne küresel ve bölgesel aktörlerin doğrudan
müdahil olmaya başladıkları yapısal bir soruna dönüşüyor.
ABD, Rusya, İran ve Türkiye sahada varlık gösteriyor. Bunların
yanında İsrail de İran ve Hizbullah'ın Golan Tepeleri'ne
yerleşmesinden duyduğu endişeyi bahane göstererek Suriye sahasına
girmeye çalışıyor.
Türkiye Suriye krizine hiç olmadığı kadar müdahil konumda. Hiç
olmadığı kadar diyorum çünkü geçmişte Türkiye'nin bu krize
müdahalesi hiç bu kadar doğrudan ve hiç bu kadar sert olmadı.
Örneğin Türkiye geçmişte İran'ın yaptığı gibi doğrudan ken- disine
bağlı vekil güçler kullanarak Suriye krizini yönetmeye çalışmadı.
Türkiye, Suriye'nin yerel ve ılımlı muhalefetine temelde yumuşak
güç unsurlarıyla destek oldu. Uluslararası alanda diplomatik
araçları kullanarak Suriye krizinin çözümüne katkı sunmaya gayret
etti. Bütün bunların yanında Türkiye Suriye krizinin yol açtığı
yaraları sarmak için çok büyük uğraş verdi. 3.5 milyon Suriyeli
mülteciye kapılarını açtı, onlara güvenli yaşam alanları
sağladı.
Türkiye'nin Suriye krizine müdahalesi bağlamında Fırat Kalkanı
Harekâtı bir dönüm noktası oluşturdu. Türkiye ilk defa sert güç
unsurlarıyla ve sahadaki ılımlı muhalif güçleri doğrudan yöneterek
Suriye'de varlık gösterdi.
Türkiye'nin Suriye sahasındaki varlığının başlıca gerekçesi,
sınırlarını terör unsurlarından arındırmaktı. Önce DEAŞ hedef
alındı ve başarılı bir operasyonla DEAŞ Türkiye sınırından kazındı.
İkinci safha ise bundan 35 gün önce Zeytin Dalı Harekâtı'yla
başladı. Bu kez amaç Suriye'deki PKK varlığını Türkiye için bir
tehdit olmaktan çıkarmaktı.
Harekât bütün hızıyla devam ediyor. Eğer bir aksilik olmazsa birkaç
gün içinde Türkiye Afrin sınırı tamamıyla PKK unsurlarından
temizlenmiş olacak. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu
bu kez Afrin merkezine doğru ilerlemeye devam edecek.
Evet, hiç şüpheniz olmasın. TSK ve ÖSO güçleri Afrin merkezine
doğru ilerleyecek ve merkezdeki PKK/YPG varlığını ortadan kaldırana
kadar mücadele edecek. Aksi takdirde bu operasyon amacına ulaşmış
olmayacak.
Tam da bu nedenle Türkiye'yi durdurmak, bu yoldan geri çevirmek
için yoğun bir uğraş veriliyor. Hem Suriye sahasındaki güç
unsurlarını hem de uluslararası alandaki propaganda mekanizmalarını
devreye sokarak Türkiye'yi engellemeye çalışıyorlar.
Bir yandan ABD YPG'yi silahlandırıyor, öte yandan İran destekli
gruplar Afrin'e destek vermeye çalışıyor, öte yandan Esed ve Öcalan
posterleri Afrin'de birlikte dalgalandırılıyor...
Diğer yandan yaklaşık bir haftadır "Esed ve YPG anlaştı birlikte
Türkiye'yi Suriye dışına atacaklar" diye Batı medyasının önde gelen
yayın organları propaganda yapıyorlar. Ne var ki YPG
militanlarından Nuri Mahmud'un Reuters'e yaptığı açıklama neyin ne
olduğunu ortaya koyuyor: "Suriye ordusunun müttefiki gruplar,
Afrin'e geldiler ancak Türkiye'nin işgalini durdurabilecek bir
sayıda ve kapasitede değiller..." Dediğim gibi bütün bunlar
Türkiye'yi durdurmak için yapılıyor. Hedef bu yarı gerçek, yarı
kurgu tablo karşısında Türkiye'nin kendi iradesiyle geri
çekilmesini sağlamak. Bunun için de Türkiye'nin kararlılığını
yıpratmaya ihtiyaçları var. Yani bir yandan kamuoyundaki, diğer
yandan siyasi karar alıcılardaki kararlılığı ortadan
kaldırmaya...
Nitekim birkaç gündür medyada Türkiye'nin Afrin'e doğru daha fazla
ilerlememesi gerektiğini söyleyenler türemiş vaziyette.
Elbette bu sürece ana muhalefet partisi CHP ve onun baş destekçisi
HDP'nin nasıl baktığı da hepimizin malumu.
Fakat önemli olan Türkiye'yi yönetenlerin ve halkın büyük bölümünün
ne düşündüğü.
Bu manipülasyonlar ne Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ne de ona destek
veren halkı kararlılığından vazgeçirebilir...