Nisan başlarında Kemal Kılıçdaroğlu sosyal medyadan şöyle bir
mesaj paylaşmıştı. "Erdoğan benim için diyor ki 'sen er meydanına
gelemezsin.' Çok şükür, nihayet böyle bir davet geldi. Sevgili
Erdoğan, sana çok açık ve net bir çağrı yapıyorum. Er meydanının
tespitini de sana bırakıyorum. Er meydanını tespit et, gelmeyen
şerefsizdir!"
Erdoğan daha önce olduğu gibi o günden sonra da Kılıçdaroğlu'nu er
meydanına çağırmaya devam etti. Dahası er meydanını açık ve net
biçimde tanımladı. Erdoğan Kılıçdaroğlu'na "Cumhurbaşkanlığına aday
ol, yarışa gir" çağrısını yineledi.
Ne demişler, "büyük lokma ye ama büyük laf konuşma!"
Kılıçdardoğlu Erdoğan'ın tespit ettiği er meydanına gelmedi.
Kendini bir kez daha kötü duruma düşürdü.
"Yapmazsam şerefsizim" diyerek meydan okuyan bir siyasi parti
başkanının söylediği adımı atmaması neyle izah edilebilir?
Bu, her şeyden önce o kişinin siyaseti 24 saatlik bir uğraş olarak
gördüğünün delilidir.
Geçmişte söylendiği gibi siyasete "dün dündür, bugün bugündür"
mantığıyla bakanlar toplumu da hafızasız bir varlık olarak telakki
ederler.
Her gün yeni bir boş vaat, her gün ispat gerektirmeyen yeni
suçlamalar sıralar dururlar.
O yüzden önce Abdullah Gül'ün adaylığı için uğraştı. Başaramayınca bu kez Muharrem İnce isminde karar kıldı. O isimde karar kılmak da o kadar kolay olmadı.
Neden mi? Çünkü CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdiği Muharrem İnce de CHP'de iktidar mücadelesi veren bir isim.
Ve Kılıçdaroğlu niçin aday olmuyorsa, İnce de aynı gerekçeyle aday oluyor.
İnce de seçilemeyeceğini biliyor. Ancak bu süreçte parlamak ve güçlenmek istiyor. Böylelikle seçimden sonra CHP genel başkanlığı koltuğuna oturabileceğini düşünüyor.
Kılıçdaroğlu'nun hesabı ise Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan olmamak. Öte yandan CHP'deki en büyük rakibinin kazanamayacağı bir yarışta yıpranmasını sağlamak.
CHP'nin tepesindeki isimler önce kendi konumlarını düşünüyor. Ülkenin yönetimiyle ilgili sahici bir vizyonları yok. Öyle olmuş olsaydı Kılıçdaroğlu Muharrem İnce'yi nasıl aday gösterebilirdi?
İnce'nin Cumhurbaşkanlığı adaylığı gündeme geldiğinde çıkıp şunu söylemesi gerekmez miydi? "Ben bu adamın CHP'yi yönetebileceğine inanmıyorum, ülkeyi yönetebileceğine nasıl inanayım?"
Oysa öyle olmadı. Kılıçdaroğlu, İnce'nin CHP'yi yönetemeyeceğini ancak ülkeyi yönetebileceğini ifade etmiş oldu.
Neyse en azından CHP'nin adayı da belli olmuş oldu.
Gün sonunda CHP "AKP yüzde 49 oy alsın siyaseti bırakırım, giderim kitap okurum, köyde tavuk beslerim" diyen Muharrem İnce'yi aday göstermiş oldu.
İnsan kendisini böyle durumlara neden sokar ki?