CHP ve türevleri olağanüstü bir gelişme olmadığı sürece 2019'da
bir hezimet yaşayacaklarının farkındalar.
Beklentileri oldukça somut. Bir sihirli elin gelip Türkiye
siyasetine dokunmasını, mevcut dengeleri sarsmasını bekliyorlar.
Sarsılanın sadece siyasi dengeler olmayacağını elbette bu
dokunuştan ülkenin halkının, ekonomisinin, kurumlarının zarar
göreceğini biliyorlar.
Fakat onlar için önemli olan, kendi kazançları!
Gelgelelim, bu cenahın farkına varamadığı bir şey var. Bekledikleri
türden olağanüstü bir gelişme yaşansa bile bu onları düze çıkarmaya
yetmez. Geçmişte yetmediği gibi... 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde
Gezi kalkışmasının, 17-25 Aralık FETÖ müdahalesinin parsasını
toplayacaklarını düşünüyorlardı. Seçimlere 3 ay kala FETÖ onlara
kocaman bir hediye vermişti! Yapmaları gereken şey basitti.
FETÖ'nün düzmece evraklarını, sahte delillerini meydan meydan halka
anlatmak!
Halk, ben anlayacağımı anladım dedi ve sandıkta gereken cevabı
verdi.
Tam 4.5 ay sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. O süre zarfında
Recep Tayyip Erdoğan, millete, Türkiye'nin ne denli ağır bir
kuşatmayla karşı karşıya olduğunu gösterdi. Halka, içerideki ve
dışarıdaki Türkiye düşmanlarını tanıttı. Erdoğan, bütün bunların
yanında Cumhurbaşkanı seçilirse neler yapacağını, nasıl bir
liderlik sergileyeceğini anlattı. Ötekiler ne yaptı? Yine FETÖ'nün
eline baktı. Ondan medet umdu.
Sonuç, onlar için hezimet, Türkiye için büyük bir kazanım oldu.
Bu seçimin üzerinden 1 yıl geçmeden genel seçim yapıldı. FETÖ'nün
siyaset sahnesindeki uzantıları bu kez seçime popülist vaatlerle ve
"koalisyon hükümetinin keramet"inden bahsederek hazırlandılar.
Tek parti iktidarına son vermek, yerine bir koalisyon hükümeti
kurmak lazımdı!
Seçim biter bitmez Kemal Kılıçdaroğlu "yüzde 60'lık blok"
söylemiyle sahne aldı. El sallaması gereken yerlere el salladı. Ne
var ki bu kirli oyunu MHP lideri Devlet Bahçeli bozdu. Koalisyon
görüşmeleri başarısız oldu, hükümet kurulamadı.
Fakat bu süreçte başka bir şey daha oldu. FETÖ, PKK ve DEAŞ el ele
verip Türkiye'de bir iç savaş ortamı yaratmak için çalışmaya
başladılar. Ülkeyi siyaseten istikrarsızlaştırmak, ekonomik olarak
krize sürüklemek, toplumsal olarak parçalamak için ellerinden
geleni artlarına koymadılar. Dış mihraklar bu terör örgütlerine her
türlü desteği verdiler.
1 Kasım seçimlerine bu hengâmede gidildi. Fakat yine de FETÖ ve
yardakçılarının beklediği olmadı. Halk istikrar dedi, RecepTayyip
Erdoğan'ın işaret ettiği yöne çevirdi yüzünü. Şer odaklarının buna
cevabı en ağır terör saldırılarıyla Türkiye'nin üzerine gelmek
oldu. Adeta halk siyasi tercihi dolayısıyla cezalandırılmaya
çalışıldı. Fakat bu gayretlerin hiçbiri ülkede işlerin rayından
çıkmasına yetmedi.
Bu kez o son, o hain hamle geldi. 15 Temmuz'da darbe görünümlü bir
işgal harekâtı ile karşı karşıya kaldı Türkiye. FETÖ ve bağlı
unsurları 15 Temmuz'da tanklarla, toplarla, uçaklarla saldırdı
milletin üzerine.
Bu millet 248 evladını şehit verdi o gece.
Ama gün sonunda darbecilere, işgalcilere gününü gösterdi!
Bitti mi? Bitmedi. FETÖ'cüler dışarıda da içeride de çalışmaya
devam ettiler.
Türkiye'nin haddini aştığını, Erdoğan'ın da artık fazla olduğunu,
bir an önce durdurulması gerektiğini düşünen ecnebilerle
işbirliklerini sürdürdüler. Şimdi bu işbirliklerinden yeni
mahsuller elde etmeyi umut eden bir CHP ve bir HDP var
karşımızda.
2019'a giderken bir an önce Türkiye'yi zora sokacak dış baskıların
gelmesini umut ediyorlar. Bunun için yanıp tutuşuyorlar.
Yanıp tutuşsunlar bakalım. Yanar, yanar kül olurlar...