Nihayet beklenen oldu. AK Parti 21 Mayıs'ta olağanüstü kongre
toplayacağını ifade etti. Bunun anlamı açık. R. Tayyip Erdoğan o
gün yeniden AK Parti'nin başına geçecek.
Geçmeli. Her şeyden önce AK Parti'nin yenilenmesi için geçmeli.
Ne Türkiye 2002'nin Türkiyesi. Ne dünya 2002'nin dünyası.
Sadece Gezi kalkışmasından bu yana yaşananlar bile Türkiye siyasal
hayatındaki pozisyonları, gelecek projeksiyonları, koalisyonları,
karşıtlıkları allak bullak etti. Yeni bir siyasal zemin var
karşımızda.
AK Parti'nin bazı bileşenleri bu değişimi ne yazık ki yeterince
okuyamadılar.
Türkiye'nin önündeki meselelere liberal Batı aklının siyaseten
doğrucu kavramlarıyla yaklaştılar. Saplandıkları liberal
dogmatizmden bir türlü çıkamadılar.
Erdoğan'ın siyasetine, siyasi mücadelesine yerinde ve zamanında
destek olamadılar.
Önce Erdoğan'a, onun nerede hata yapmış olabileceğine odaklanmayı
tercih ettiler. Apolejetik düşündüler, apolejetik davrandılar.
Savunmada kaldılar.
Bunun kaynağında sadece "ideoloji" aramak da doğru değil. Aynı
zamanda "iktidar" arayışıydı da bu.
Elbette partinin bütününden bahsetmiyorum.
Ancak bir dönem partinin yönetimine de sirayet etmiş bir kesimden
ve onların oluşturduğu siyasal atmosferden bahsediyorum.
Partinin fikriyatını da, teşkilatını da farklı düzeylerde de olsa
etkileyen bir atmosferdi bu.
Bununla birlikte AK Parti, 2013'ten bu yana onca saldırıya, onca
operasyona rağmen bir bütün olarak kalmayı da başarabildi. Bunun
büyük oranda Erdoğan'ın partideki siyasi mirası ve sembolik
liderliği sayesinde olduğunu söylemeye bile gerek yok.
R. Tayyip Erdoğan'ın 21 Mayıs'ta AK Parti'nin yeniden fiili
liderliğini üstlenecek olması AK Parti'nin siyasal değişimin motoru
olma konumunu bir kez daha kazanması anlamına gelecek.
Erdoğan'ın siyasi vizyonuna uygun bir parti aklı ve teşkilat
yapılanması oluşacak.
Özgüvenli, yerli ve milli...
Erdoğan'ın temsil ettiği yeni yerli ve milli siyasetin bir siyasi
parti tarafından sahiplenilmesi sadece o partiyi
güçlendirmeyecek.