FETÖ ile mücadele adına önemli adımlar atıldı, atılıyor. Bu
terör örgütünün gerçek yüzü hakkında kamuda ve kamuoyunda oluşan
bilinç, onunla mücadeledeki en önemli sermaye. Milletin 15
Temmuz'da sokaklara çıkarak bu taşeron ve kirli örgütü tepelemesi
bu bilincin ürünüydü. Bu bilincin oluşumunda R. Tayyip Erdoğan'ın
hem devlet kademesinde, hem siyaset sahnesinde ortaya koyduğu
gayreti zikretmeye gerek bile yok.
Bu mücadele başından beri bizzat FETÖ ve bağlı unsurları tarafından
engellenmeye, manipüle edilmeye çalışıldı. Kemal Kılıçdaroğlu'nun
CHP'si bu süreçte başrol oynadı. Fetullah Gülen'in söylemlerini
siyaset sahnesine taşıdı. FETÖ ile mücadeleyi gayrimeşru hale
getirmek için uğraştı, milletvekillerine, tasfiye edilmeye
çalışılan FETÖ kurumlarının önünde nöbet tutturdu. Daha neler,
neler?
Ne yazık ki Kılıçdaroğlu ve partisi FETÖ'yü savunmaya, muhalefet
adı altında FETÖ propagandalarını yeniden üretmeye devam ediyor.
Başka şansı olmadığını düşünüyor Kılıçdaroğlu. Mesele, sadece
Kılıçdaroğlu'nun başkanlığa nasıl geldiği, kendisine hediye edilen
genel başkanlığın bitmeyen diyet borcu değil. Şimdilerde
Kılıçdaroğlu ve partisi yeni bir baskıyla karşı karşıya. Meral
Akşener'e kurdurulan yeni partinin bir misyonu da bu. FETÖ'ye
destek hususunda Kılıçdaroğlu'nu baskılamak. Erdoğan düşmanlığında,
FETÖ'nün önlerine koydukları hedefleri karşılama noktasında nasıl
yarıştıklarını göreceksiniz. Hem de bu yarışta itiş kakışa da
müsaade yok. Zira bir noktada kim öne çıkarsa diğerinin ona tabi
olmak gibi bir mecburiyeti var.
FETÖ ile mücadele hususuna tekrar geri dönelim. Bugün FETÖ ile
mücadelede en önemli zorluklardan biri örgütün yönetici kadrosunun
elimizden kaçmış olması. Keşke demenin bir anlamı yok. 17-25
Aralık'tan sonra bizi takıntılı olmakla, FETÖ ile yatıp FETÖ ile
kalkmakla itham edenleri hatırlamanın da bir manası yok. 15 Temmuz
sonrası oluşan yeni mücadele bilinci doğrultusunda önümüze bakmamız
gerekiyor.
FETÖ'nün yurtdışındaki kirli faaliyetleri iki alanda yoğunlaşıyor. Bir yandan Batı medyasında Türkiye'ye yönelik alçakça bir karalama kampanyasını finanse ediyorlar. Öte yandan Batı başkentlerinde, siyasiler ve bürokratlar nezdinde Türkiye aleyhine lobi faaliyetleri yürütüyorlar.
Şimdilerde ABD ile Türkiye arasındaki vize gerginliğini fırsat bilip ABD'li siyasetçileri Türkiye'ye karşı kışkırtıyorlar. Daha yenilerde 14 senatöre ABD başkanı Trump'a bir mektup yazdırttılar. Mektupta Türkiye'de "insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında gerilemeler yaşandığı", bu nedenle "vizelerin askıya alınması kararından geri dönülmemesi gerektiği" vurgulanıyor.
ABD Savunma Bakanlığı 2004'te bir örgüte "terör örgütü" demek için onun şu şartları karşılaması gerektiğini belirtmişti: 1) Korku salmak amacıyla kasıtlı yasadışı şiddet veya yasadışı şiddet tehdidi kullanımı. 2) Siyasi, dini ve ideolojik amaçlar çerçevesinde hükümetlere veya toplumlara baskı yapmak, onlara gözdağı vermek amacıyla şiddet kullanmak. FETÖ bunların hangisini karşılamıyor acaba?
Türkiye devleti FETÖ ile mücadelenin kapsamını genişletmek durumundadır. FETÖ'nün Türkiye içindeki kalıntılarının temizlenmesi, hele hele bu terör örgütünün devletin içindeki bütün hücrelerinin çökertilmesi önemlidir. Ancak yeterli değildir. FETÖ ile mücadele uluslararasılaşması gereken bir mücadeledir. Bu yönüyle bu mücadele en az İçişleri Bakanlığı kadar Dışişleri Bakanlığı'nın da meselesidir.