ABD ve İsrail bir kez daha el ele verip topraklarımızı kana buluyor.
Evet İslam ümmetinin toprağında, Müslüman kanı akıtıyorlar. Pazartesi günü dünyanın gözleri önünde İsrail 59 sivili katletti, 2771 sivili yaraladı.
Ve bunu ateşli silahlarla yapmıyorlar.
Çıplak elleriyle yapıyorlar.
Filistinli kardeşlerimizin direnişi aynı zamanda Diyarbakır'ı, Erzurum'u, Trabzon'u, Ankara'yı, İzmir'i, İstanbul'u korumak içindir. Biz biliyoruz ki Filistin'de Müslüman kanı dökenlerle bu ülkede iç savaş çıkarmak isteyenler, bu ülkeyi işgale kalkanlar aynı unsurlar.
15 Temmuz'un failleriyle, bugün Filistinli Müslümanları katledenler aynı yerden emir alıyor. *** ABD'nin 11 Eylül 2001'den bu yana izlediği dış politika bölgemizde büyük bir zulüm dalgası yarattı. ABD'nin işgal ve parçalama siyaseti terörizmi, kitlesel katliamları, mülteci akınlarını, başarısız devletleri beraberinde getirdi.
2003-2009 arasında ABD bölgede fiili işgal temelli bir sömürü politikası izledi.
Bölgedeki askerlerinin büyük bölümünü geri çektikten sonra bu kez kaos çıkarmaya, ülkelerin parçalanmasını temin etmeye dönük adımlar attı.
2010 sonrasında başlayan Arap baharı sürecini tersine çevirdi. Mısır'da açıktan açığa askeri darbeye destek verdi. Irak ve Suriye'deki kaosu derinleştirdi. *** Son 8 yıllık süreç bölgede sadece ama sadece İsrail'e yaradı. İslam dünyası kendisine dışarıdan zerk edilen çelişkilerle ve kaosla boğuşurken İsrail daha fazla toprak gasp etti.
O topraklara daha fazla işgalci yerleştirdi.
ABD Başkanı Donald Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyacaklarını ve Amerikan büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyacağını açıkladıktan sonra İsrail yeniden agresifleşti.
Açıkça soykırım suçu işlemeye başladı. *** ABD ve İsrail el ele bunları yaparken demokrasi söylemini de yavaş yavaş terk ettiler. Artık gocunmadan açıkça demokrasinin İslam ülkeleri için ideal bir yönetim tarzı olmadığını söylemeye başlamış durumdalar.
Neden? Çünkü İslam dünyasında herhangi bir ülkede demokratik bir yönetim söz konusu olduğunda orada dindar toplum kesimlerinin taleplerini dikkate alan yönetimler başa geliyor. En büyük korkuları da bu.
Diğer yandan aynı aktörler sözüm ona demokrasi retoriğini kullanarak Türkiye'yi baskılamaya çalışıyorlar. *** Maskeler düşüyor. Gerçek tüm çıplaklığıyla önümüzde duruyor. Kimse bu saatten sonra birtakım süslü kavramlar üzerinden moral üstünlük elde etmeye ve Türkiye'yi, İslam dünyasını baskılamaya çalışmasın.
Esas olan güç mücadelesi. Bizim için önemli olan bu güç mücadelesinde haklı olan tarafta durup durmadığımız. Nasıl ki Davos'ta haklı tarafta yer aldıysak bugün de haklı olan taraftayız.
ABD'nin ve İsrail'in istediği İslam ülkelerinde Suudi Arabistan veliaht prensi Selman gibi tiplerin iktidarda olmasıdır. Ki yeri geldiğinde "Filistinliler ABD'nin tekliflerini kabul etmeli ya da çenelerini kapatıp şikâyet etmeyi bırakmalı" deyiversinler!
Oysa Tayyip Erdoğan ne yapıyor?
Zalimlerin gözünün içine bakıp "herkes yalnız bıraksa da biz Filistin'i, Gazze'yi yalnız bırakmayacak, kendi kaderine terk etmeyeceğiz" diye haykırıyor.
Filistin davası onurumuzdur