Umarım bu yazı Abdullah Gül'le ilgili yazdığım son yazı olur. 10
gündür Gül'ün adaylığı ile ilgili her konuştuğumda içimden şu his
geçiyor. "Tarihi bir seçimin arifesindeyiz ve gereksiz bir
tartışmayla zaman kaybediyoruz." Gelgelelim yapacak bir şey de
yok.
Bu durum, Erdoğan karşıtı bloğun acziyetinden başka bir şey değil.
Yıllardır bu ülkeyi kalitesiz bir muhalefete mahkûm ettiler. Gül
hadisesi de bu zincirin son halkası.
Neyse!
Gül cumartesi günü nihayet çıktı ve "ben aday değilim" dedi.
Dedi ama nasıl dedi?
Çelişkilerle dolu bir konuşma yaptı. Çok zorlandı.
Gül'ün konuşması üç bölümden oluşuyor- du. Birinci bölümde kendine
methiye düzdü Gül. İkinci bölümde Türkiye'nin şartlarına veryansın
etti, kendisini aday göstermeyenlere adeta kıymetimi bilemediniz
dedi. Üçüncü bölümde ise kendisini eleştirenleri küçümsedi.
Gül konuşmasının ilk bölümünde bir faninin elde edebileceği bütün
makamları elde etmiş bir kişi olduğunu söyledi. Bu fani lafı da
fena halde kibir dolu bir laf ya neyse.
Ne zaman duysam aklıma "aşırı tevazu kibirdendir" sözü geliyor.
İyi de burada iki sorun var sayın Gül. Birincisi bu makamlara kendi
başınıza gelmediniz, R. Tayyip Erdoğan'ın sayesinde geldiniz.
İkincisi sizin yaptığınız Cumhurbaşkanlığı ile 24 Haziran
sonrasında yapılacak Cumhurbaşkanlığı arasında hatırı sayılır
farklar var. Bilmem farkında mısınız, 16 Nisan'da Türkiye
Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçti ve yeni hükümet sisteminin
başına bir isim seçiyoruz. Fakat o da ne? Konuşmanın ikinci
bölümünde makamlara doymuşum diyen Gül yeni bir faza geçti.
Bu kez, adaylık konusu doğru olmakla birlikte bu konunun kendisi
tarafından gündeme getirilmediğini, Temel Karamollaoğlu'nun
kendisine bu teklifi yaptığını söyledi. Buna karşılık da geniş bir
mutabakat oluşursa aday olurum dediğini belirtti. Daha doğrusu
Erdoğan karşısındaki bütün unsurların kendi ismi altında birleşme
şartı öne sürdüğünü itiraf etti Gül.
Şecaat arz ederken sirkatin söylemiş oldu.
Gül, mutabakat sağlanamadığı için de aday olmayacağını
açıkladı.
Konuşmasının üçüncü bölümünde ise bir mağdur edasıyla kendisine
yönelik eleştirileri konu edindi. Kendisine benim de dahil olduğum
birçok kişinin yaptığı "risk almaz" eleştirisini cevaplandırmaya
çalıştı.
Ancak konuşmasının bir önceki bölümünde neden risk almadığını
anlatarak bu eleştirinin ne denli haklı bir eleştiri olduğunu
ortaya sermiş oldu. Esasında Gül, mağdur değil mağlup oldu.
Böylelikle Abdullah Gül projesi de çökmüş oldu. Bu proje yeni bir
proje değildi. Gül önce Erdoğansız AK Parti projesinin önemli
simalarından biriydi. Daha sonra Erdoğansız Türkiye projesinin
başat aktörü olmaya çalıştı. Başarıya ulaşamadı.
Bu başarısızlık sadece Gül'ün başarısızlığı değil. Erdoğan karşıtı
cephenin de başarısızlığı.
Ortada düpedüz bir acziyet var.
Ortak bir aday çıkaramıyorlar. Bu durumda zayıf adaylar gösterip
Meral Akşener ismi etrafında birleşecekler gibi görünüyor. CHP,
HDP, Saadet Partisi Akşener gibi yapay bir siyasi figüre mecbur
hale gelmiş durumdalar.
Bütün bunlarla birlikte bir kez daha yineleyelim. Erdoğan karşıtı
bloğun acziyeti Cumhur ittifakında bir rehavet oluşturmamalı.
Cumhur ittifakının 24 Haziran seçimlerindeki en büyük rakibi
tabanının rehavet ihtimali. AK Parti de MHP de bunun farkına varıp
buna göre yoğun bir çalışmayla seçimlere gitmek zorunda. Bu
seçimlerin Türkiye için önemi açık ve net biçimde anlatılmalı.