Bir ideoloji düşünün, Müslüman bir toplumda neşet etmiş. Bir
toplumsal hareket olarak değil, bir kadro hareketi olarak
şekillenmiş. Halkın arasında değil, devlet kademesinde kendisine
yer bulmuş. Devletin kurucu figürüne referansla devlet elitlerince
geliştirilmiş. Kısa sürede devletin resmi ideolojisi olmuş.
Devletin ideolojik aygıtlarınca topluma aktarılmaya çalışılmış.
Toplumda bir hayat nizamı olarak kabul ettirilmek istenmiş. İçinden
doğduğu toplumun değerlerini yeniden tanımlamaya uğraşmış. İyi
taraflarını almış, kötü taraflarını atmış. Elbette kendine göre
yapmış bunu.
Nihayetinde jakoben, toplumu yukarıdan aşağıya ve onun rızası
hilafına şekillendirmeye çalışan bir ideolojiden bahsediyoruz.
Bireyden topluma, kültürden doğaya her alanda var olmak istemiş.
Makbul olanın sınırlarını çizmiş.
Aynı şeyi İslam için de yapmış. Makbul bir İslam tanımı geliştirmek
için uğraşmış. Tektip bir din anlayışını esas almış. Buna uygun
makbul Müslüman prototipi üretmek için çaba sarf etmiş.
İslam'ın da "iyi" yanlarını alıp, "kötü" yanlarını ayıklamaya
uğraşmış. İslam'ı bireysel alana hapsetmek, sosyal yansımalarını
minimum ölçülere çekmek istemiş. Siyasal alana yansımasına ise
zinhar müsaade etmemiş!
Evet, Kemalizmden bahsediyorum.