Bir kez daha İsrail sorunu ile karşı karşıyayız.
İsrail, uzun süredir sömürge ve zulüm politikalarıyla bölgesinde
ağır tahribatlar yaratıyor. İsrail'e bu alanı açan iki gerçeklik
var.
Birincisi ABD'nin desteği.
İkincisi İslam dünyasının dağınıklığı ve İsrail sorunu karşısındaki
duyarsızlığı.
İsrail sorunu sadece Ortadoğu bölgesinin değil, küresel siyaset
sahnesinin de önemli bir sorunu.
Her şeyden önce İsrail faktörü bölge ülkelerinin ABD ile
ilişkilerinde hatırı sayılır bir süredir belirleyici bir unsur
halini almış durumda. Bölge ülkeleri açısından İsrail'le iyi
ilişkiler kurmak, ABD ile olumlu bir ilişki geliştirmenin adeta ön
şartı gibi görüldü. Trump ABD'nin başına geçtikten sonra ABD'nin
İsrail'i koruma ve kollama rolü daha görünür bir hal aldı. Gerek
evanjelistlerin gerekse de İsrail lobisinin desteğini alabilmek
için İsrail'e geniş bir alan açmak için uğraştı. Kudüs'ü İsrail'in
başkenti olarak tanıdığını ilan etti, Amerikan elçiliğini Tel
Aviv'den Kudüs'e taşıdı.
Ortadoğu siyasetinin merkezine sadece İsrail'in güvenliğini temin
etmeyi değil, aynı zamanda İsrail'i güçlendirme stratejisini de
koydu.
Trump'ın bu stratejisine en güçlü tepkiyi Türkiye verdi.
Türkiye sadece bölgesinde değil, küresel zeminde de İsrail
sorununun aldığı yeni boyuta dikkat çekti ve uluslararası
kamuoyunun Birleşmiş Milletler üzerinden ABD'ye ve İsrail'e güçlü
bir tepki vermesini temin etti.
Ne var ki bu tepkiler İsrail'i durdurmadı. Aksine İsrail yeni
dönemde ABD'nin desteğini arkasına aldıktan sonra şiddet ve zulüm
politikalarına hız verdi. Geçmiştekinden daha fazla kan döktü.
İsrail'in elinde devlet terörü sıradanlaştı.
İsrail'in ayrımcı ve ırkçı terör siyaseti Filistin halkına büyük
kayıplar yaşattı.
İsrail bugünlerde bu fiilen sürdürdüğü ırkçı ve ayrımcı terör
siyasetine resmi bir çerçeve kazandırma derdinde.
İsrail parlamentosu perşembe günü bu yönde dehşetengiz bir karar
aldı. İsrail Parlamentosu İsrail'in statüsünü "Yahudi ulus-devleti"
olarak belirledi.
Yasalarda boşluk oluşması durumunda söz konusu boşlukların
Tevrat'taki hükümlerle doldurulmasına karar verildi. İbranice
ülkenin tek resmi dili ilan edildi.
Bugüne kadar ikinci resmi dil olan Arapça ülkenin resmi dili
olmaktan çıkarıldı. Dahası İsrail'in bütün dünyadaki Yahudilerin
birinci devleti olduğu vurgulandı.
Bu yasayı yorumlayan İsrail başbakanı Netanyahu "İsrail devleti ve
Siyonizm tarihinde çok önemli bir anın yaşandığı"nı iddia etti.
Oysa yaşanan şey, ırkçılığın, faşizmin kurumsallaşmasından başka
bir şey değil.
İsrail resmen bir "apartheid devlet"tir. İslam dünyasının kendi iç
ihtilaflarını bir yana bırakıp bir an önce kendi içindeki bu ırkçı
terör devleti sorununa eğilmesi gerekmektedir.
Bu kararla birlikte artık Yahudilik ve Siyonizm arasındaki mesafe
de ciddi şekilde azalmıştır. Bu karar her şeyden önce Batı'daki
anti-semitizmi tırmandıracaktır. Antisemitizmden şikâyet eden
Yahudilerin işi gücü bırakıp bu kararı geri aldırmak için
uğraşmaları gerekir. Aksi takdirde bu karar bütün dünyadaki
Yahudileri zan altında bırakacak, karşı ırkçılıkları, yeni şiddet
dalgalarını beraberinde getirecektir.