İçinde bulunduğumuz küresel mücadele ortamının çok önemli dört
özelliği var:
1) Yürüyen mücadelenin konvansiyonel araçlarla değil, melez
yöntemlerle sürdürülmesi ve kahir ekseriyetle vekiller üzerinden
ilerlemesi. Günden güne savaşın taşeronlaşması.
2) Bu mücadele sürecinde tarafların gizli ya da açık, küçük ya da
büyük hiçbir hamlesinin boşa gitmemesi. Sadece eylemin arkasındaki
aktörü değil, bütün tarafları etkilemesi, herkes için yeni
fırsatlar ve tehditler oluşturması.
3) Herhangi bir eylemi gerçekleştiren taşeronun o eyleme yüklediği
anlamla, onu yönlendiren aktörün söz konusu eylemden beklentisinin
çoğu zaman farklılık göstermesi.
4) Karşımızdaki mücadelenin uluslararası hukuk standartlarıyla ve
yumuşak güçle değil, egemenin hukukuyla ve sert güçle ilerlemesi.
Liberal ideolojilerin bırakalım pratikteki, söylemsel alandaki
hâkimiyetini de yitirdiği kaotik bir ortama doğru hızla yol
alınıyor oluşu.
***
Tecrübe etmek zorunda kaldığımız bu yeni dönemi ve bu dönemin
mücadele ortamını doğru çözümlemeden politika üretmek bizi büyük
yanlışlara götürür. Türkiye'nin bugün sahip olduğu en büyük
imkânlardan biri, kendisini bu mücadeleye 2011'den bu yana
hazırlıyor oluşudur.
Bu sürecin başat mimarı, R. Tayyip Erdoğan'ın liderliğidir. 5
yıldır Erdoğan, hem içeride hem de dışarıda Türkiye'yi bu sert
mücadeleye hazırlama sürecinde büyük bir kavga verdi, vermeye de
devam ediyor. Erdoğan'ı engellemek için uğraşan iç ve dış aktörler
bu beş yıllık süreçte ellerine geçen her fırsatı değerlendirmeye
çalıştılar. Erdoğan düşmanlarının esas hedefi Erdoğan'ın Türkiye
için çizdiği vizyonu geçersiz kılmak, Türkiye'yi bu küresel
mücadelenin dışına itmekti.