Rus profesör soruyor. "Rusya'nın dış politika felsefesini anlamak için Rus Dışişleri Bakanlığı'nın sayfasına girip, başlıca politika metinlerini incelemeniz yeterli. Peki Türkiye'nin dış politika felsefesini temsil eden bir metin var mı?"
Bu soru pazartesi günü, Sabah Yazarlar Kulübü olarak gittiğimiz Rusya'da, Moskova Gazeteciler Cemiyeti'nin tarihi toplantı salonunda yöneltildi bize. Bundan birkaç yıl önce olsa bu soruya bir çırpıda cevap verilirdi. Tereddüt etmeden, hepimizin tahmin edebileceği bir kitabın ismi söylenip konu kapatılırdı. Ne var ki bu cevap ne o gün için, ne bugün için hakikati kucaklayan bir mukabele olmazdı. Bunun başlıca nedeni "metnin kalitesi" değil, "ülkemizin siyasal gerçekliği."
Toplantıda da ifade ettim. Son 15 yıllık "Türk dış politikası"nı, "Rus dış politikası" ile karşılaştırırken çok dikkatli olmak gerekir. Benzer bir durum İran dış politikası için de geçerli. Öyle ya da böyle siyasal sistemini tahkim etmiş, sorunsuz biçimde işleten bir ülkenin dış politikasını formüle etme kabiliyetiyle, siyasal sistem krizi yaşayan, bu sistem krizini her seferinde karizmatik bir siyasi liderin müdahale becerisi ile aşan bir ülkenin dış politikasını formüle etme imkânını karşılaştırmak doğru değil.
Türkiye son 15 yılda muazzam bir zihniyet dönüşümü yaşadı. Öte yandan bu süre zarfında da çok büyük mücadeleler verildi. Terör örgütleri, kapsamlı bir uluslararası desteği de arkalarına alarak Türkiye'yi istikrarsızlaştırmak ve bölmek için yoğun çaba harcadılar. PKK terörüne, FETÖ terörü ve DEAŞ terörü de eklendi. Buna rağmen mücadele sürdü ve devlet elitlerinin elinde bir oyuncağa dönen siyasal iktidar, halkın eline geçti. Demokratikleşme adımları Türkiye siyasal hayatının her alanına sirayet etti.