Şu ilmî gerçeği zihinlere kazıyıncaya kadar tekrar edeceğim; İslam’da cemaatler yoktur, Cemaat vardır ve onun dışındakiler fırkadırlar. Cemaat, siyasi, itikadî ve ilmi anlamda bütün bir Ümmetin yegâne temsilcisidir, bir tanedir. Müminlerin meşru emiri ve onun şurasından oluşur. Böyle bir kurum yoksa, gerçekleşinceye kadar bu isim ve görev hakkı ulemanındır, tek bir âlimin değildir. Şu anda bu cemaate gidecek yol âlimlerin oluşturacakları birliklerden, sonra da onların üst birliğinden geçer. Dolayısıyla şu anda karşımızda cemaatler yoktur, fırkalar vardır.
Bu mahut fırka (FETÖ) konusunda 2012’den bu yana yirmi kadar yazı yazdım, anladıklarımı, gördüklerimi söyledim, eleştirdim. Herkes gibi ben de haklarında önceden beslediğim yanlış kanaatlerimi tashih edip bir bakıma özür beyan etmiş oldum. Artık yazmama niyetindeydim. Ama birkaç gün önce ‘Adalet’ (!) yürüyüşüne destek mahiyetinde yapılan konuşmada ‘dul bırakılan kadınlar’ edebiyatını duyunca kanıma dokundu ve tekrar yazmaya karar verdim. “Zalimler, Firavunlar… Münafıklar da diyebilirsiniz. Aileleri yıktılar, kadınları dul, çocukları yetim bıraktılar…” gibi laflarla Adalet (!) yürüyüşüne destek isteniyordu. Bu ifadelerle de hapislere girenlerin hanımları ve çocukları kastediliyordu.
Siyasi hareket adına Cebrail parti kursa onu dahi desteklemeyeceklerini söyleyenler, LGBT’yi barındıran partilere kadar desteklemedikleri hiçbir siyasi örgütlenme kalmadı. Ama hiçbir zaman, hiçbir yerde Müslümanların oluşturdukları birlikteliklere asla destek vermediler, bari köstek olmasalardı.
Ne pişkinlik ya Rab, dedim kendi kendime. Aileleri dağıtanlar, ocakları yıkanlar, kadınları gerçek anlamda dul bırakanlar siz değil misiniz? Asıl mağdur iki yüz elli şehidin aileleri değil mi? Asıl dağıtılan haneler, sizi desteklemedikleri için çocukları tarafından terkedilen, hain olarak görülen anneler babalar değil mi? 15 Temmuz şehitleri için bir çift laf ettiniz mi? İkide birde bu darbeyle alakanızın olmadığını söylüyorsunuz. Bu girişim haince bir hareket olduğuna göre, o halde bir kerecik olsun kalkışanlara lanet okuyup, ölenlere rahmet, kalanlara sabır dilediniz mi? Bunu siz yapmadıysanız demek ki, sizin de tasvip etmediğiniz başka hainler böyle bir girişimde bulunmuş ve ülkeye bunca zararı vermişler. Bu ülke sizin de ülkeniz idiyse bu hainler size göre de ortak hain olmalı değil miydi? Ama böyle bir beyanda bulunmadınız.
Zaten tarihiniz boyunca her türlü İslami hareketi düşman bildiniz, hayali örgütler kurarak onlara saldırdınız. Tahşiye dediniz, Hizbullah dediniz. İhvanı Müslimin’in terör örgütü ilan edilmesinde bile sizin katkınız oldu. İmam Hatip okullarını, ilahiyatları, diğer fırkaları (cemaatleri demiyorum) sevmediniz, Erbakan Hoca’yı indirmeye çalıştınız. Oluşturduğunuz baskı mekanizmalarıyla bütün istediklerinizi almanıza rağmen, doymadınız ve her şeyi istediniz, İstihbaratı, Emniyeti, Askeri… Olmayınca da Erdoğan’ın da elini kolunu bağlamaya çalıştınız, başaramayınca küffarı arkanıza alarak, ya da onlar kendi emelleri için sizi ileri sürerek, size göre hayali dünya imparatorluğunuzun, onlara göre ise Ortadoğu’da güçlenen Türkiye sancağını düşürmek istediniz. İrancı, mut’acı, humusçu edebiyatı yaptınız. Bunlar o kadar asılsız idi ki, ilk zamanlar bununla neyi kast ettiğinizi bile anlamadık.
Filistin şehitlerine hiç rahmet okumazken, İsrail’de ölen çocuklar için içiniz gitti. Sizden olmadıkları için, sizin dışınızda kurulan hizmet evlerine ‘Mescid-i Dırar’ dediniz. Hırsızlık edebiyatı yaptınız, kutularla para kaçırılıyor diye bağırdınız, birilerine kahriyeler okuyup ocaklarına ateş salınması için dualar ettiniz. Ama takdiri ilahîye bakın ki, o Kadir-i mutlak bunları geri, sizin başınıza çevirdi, sizi terör örgütü kıldı, dışarıya kutularla para kaçıranlarınız sınırlarda yakalandı, ocaklarınıza ateş düştü, milyonlarca genci mağdur eden soru hırsızlığı başta olmak üzere ne hırsızlıklar ortaya çıktı. Bu ters tepmelerin hep birer tesadüf olduğunu mu sanıyorsunuz?