Bugün görünen hayattan uzak bir konuyu yazacaktım. Tam bunun planlarını ve okumaların yaparken telefonuma fecaat, vahşet, zulüm, işkence, gaddarlık, eziyet, insafsızlık gibi kelimelerin hiçbirinin asla anlatamayacağı bir video düştü. Feleğimi şaşırdım, ne yapacağımı bilemedim. Uykularım kaçtı. Birilerine göndersem mi, göndermesem mi, göndermem ne işe yarar diye düşünürken yine de bir gruba attım. Bunu yaymış olmamız neyi ifade eder bilmiyorum. Acaba bu hadiselerin insanların gözünde daha da kanıksanmasını ve sıradanlaşmasını mı sağlamış oluruz. Yoksa Allah’ın, ‘hala kalplerinizin ürperme zamanı gelmedi mi?’ sözünden ürperti duyar ve bir şeyler yapabilmenin yollarını mı ararız? Olayı size anlatacağım, ama önce bu vesile ile aklıma gelen geçmiş örneklerden bahsedeyim.
İlginçtir ki, bu vahşet Âdem Babamızın çocuklarıyla başladı. Hadisi şerifte deniyor ki, Kabil haksız yere cana kıyma fiilini ilk icra eden ve bu kötü çığırı açan kişi olduğu için, Kıyamete kadar olacak bütün haksız öldürmelerde ona da bir pay gidecektir. Demek ki, insanın mayasında âdeta böyle bir tohum var, böyle bir gen var. Bu da insandaki ilahlaşma, Karunlaşma eğilimini gösteriyor.
Ali Murat Daryal Hoca kan akıtma isteğinin insanın hamurunda var olduğunu, savaşların çoğunun haklı gerekçelerle değil, bu duyguyu tatmin için çıktığını, bu sebeple de kaçınılmaz olduğunu söyler. Hayvan dövüştürmenin, boğa güreşlerinin ve benzeri kanlı eğlencelerin hep bunun bir tezahürü olduğu iddia edilir. Hatta kurban ibadetinin hikmetlerinden birinin de bu duygunun vahşete dönüşmeden, rıfk ve merhametle önlenmesi, âdeta kontrollü bir şekilde topraklanması anlamı taşıdığı söylenir. Yani insanoğlunun en önemli imtihanlarından biri de içindeki ilahlaşma ve şeytanlaşma eğilimini bastırıp eğitebilmesidir.
Daha önce bu sütunlarda Ashab-ı uhdûd’dan, yani Hendekçilerden söz etmiştim. Mekke’de ilk Müslümanlar kendilerine yapılan işkencelere dayanamaz hale gelince Burûc Suresi inmiş ve daha önce yaşanan böyle bir olaydan söz ederek, onları bir bakıma tahammüle teşvik etmişti. Yemen taraflarında ilahlaşan bir kral kendi dinlerinden, muhtemelen Hıristiyanlığa, yani o zamanki İslam’a giren binlerce insanı hendekler açıp içinde ateşler yakarak oraya attırmış, kendisi ve avenesi de onların cayır cayır yanmalarını oturup seyretmişlerdi.
Sözünü edeceğim olay bana daha çok Vahşî’nin Hz. Hamza’yı şehit etmesini hatırlattı. Hz. Hamza, göğsüne saplanan mızrakla yere yığıldıktan sonra, Vahşi onun öldürmüş, göğsünü yararak ciğerini çıkarıp Ebu Süfyan'ın karısı Hind'e uzatmış, o da ağzına alıp çiğnemişti.
Şimdi sözünü ettiğim dünkü o videoya gelelim: Olay Arakan’da sanırım bugünlerde cereyan eden bir olay. Bir Müslüman genci ağzını sıkıca bağlayarak yatırmışlar. Başına gelecekleri bildiği için genç bağırmaya çalışıyor, çırpınıyor ama sesi zor çıkıyor. Yanındaki vahşilerden biri süngüsünü hışımla gencin kalbine saplıyor. Elmanın çürüğünü dairevi oyarak çıkarır gibi bıçağı çeviriyor. Kalbinin üzerinde büyükçe bir delik açıyor. Ardından aynı hışımla göğsünü rastgele kesiyor. Hayvan soyar gibi parça parça koparıyor. Karnını deşiyor, bağırsaklarını dışarı çıkarıyor. Göğüs kısmanı yukarı doğru yararak kalbine ulaşıyor. Kalbin hala küt küt attığını görüyorsunuz. Nihayet elini sokup kalbi avucuna alıyor, kesip dışarı çıkarıyor. Büyük bir zafer çığlığıyla arkadaşlarına gösteriyor. Onların zafer çığlıkları da onu izliyor. Yetmiyor, kalbi bıçakla yarıyor, göğsünün üzerine koyarak bıçağı, göğsüne de girecek şekilde tekrar saplıyor. Yanında başka cesetler de var. Anlaşılan hepsini benzer işkencelerle öldürmüş. Bu manzaralar karşısında az iman ve az bilgi ile mümin kalabilmek çok zor. Akif’in dediği gibi insan Allah’a isyan noktasına gelebiliyor.