Bazı şeyleri galiba çok sık tekrar ediyorum, ama bunlar hayatta da sık tekrarlanıyorlar. Mesele Kuranıkerim’in ifadesiyle ‘emrolunduğu gibi dosdoğru olma’ meselesi. Bu konuda hep şunu söylerim; bana Müslümanı bir cümle ile anlat deseler, güvenilen ve güvenen mümindir derim. Oysa şu anda kendisine Müslümanım diyen, hatta belki de en iyi Müslümanlardan olduğunu zanneden pek çok insan dünyanın en güvenilmeyen ve ahlakı en bozuk insanlardır? Hal böyle iken başka kurtuluş reçeteleri aramanın anlamı da kalmıyor?
İslam güvenme ile başlamış, öyle yayılmış ve öyle devam etmiştir. Allah’ın isimlerinden biri el-Mümin’dir, kendine inananı güvende kılan, güvenin kaynağı demek. Resulüllah önce ‘emin’ kılınmış, ondan sonra peygamber olmuştur. Güvenilmeyen bir insanın dediklerine itibar edilir mi? Şimdilerde çeşitli davet ve tebliğ organizasyonları yapılıyor. Bunlar da olmalı ama tek başına güvenilen bir mümin olma bile bu organizasyonlardan daha etkilidir. Tarihte İslam’ı çok uzak diyarlara kadar götürenler güvenilen Müslüman tüccardır. Oysa bugün yalanın en yaygın olduğu alan ticarettir. Öyle olmayanlar bize tan etmesinler, varsa onlar elleri öpülesi insanlardır. Ağır aksak ilerliyorsak onlar sayesinde ilerliyoruz.
Derler ki, içlerinde Gazali’nin de bulunduğu bir yolcu grubunu eşkıya soymuş ve her şeylerini aldıktan sonra tek tek sormuşlar, başka bir şeyin var mı diye. Gazali, var demiş. Şu cübbemin astarının içinde şu kadar daha param var. Alay ediyor sanmışlar ama açıp bakınca doğru söylediğini görmüşler ve utanmışlar.
Bunları herkes biliyor, o halde neden düştüğümüz yerin burası olduğunu fark edip, yine bu noktadan kalkmaya çalışmıyoruz?
Çünkü Kuranıkerim’in sözünü ettiği o bedeviler gibi, Müslüman olduğumuzu söylüyoruz ama gerçekte iman kalbimizde hakkıyla yer etmiş değil. Yalanın Müslümanın hiç yaşamayacağı bir ahlak ya da ahlaksızlık olduğunu ve her söylediğini Allah’ın dinlemekte bulunduğunu bilen bir mümin, O’nun huzurunda, O’na baka baka yalan söyleyebilir mi? İslam’ın zirve derecesi olan ihsan, Allah’ı görür gibi hareket etmek değil miydi?
Müslümanlar dürüstlüğü Resulüllah’tan öğrendiler ve imanla sürdürdüler. Hem böyle büyük bir ibadetin sevabını aldılar, hem de onun dünyaya bakan meyvelerini topladılar, ilerlediler, dünyaya hâkim oldular. Ama dünyayı sömürmediler, ona nizam verdiler, hangi dine mensup olursa olsun mazlumları korudular. Başkalarının zulmünden kaçan Yahudiler de Hıristiyanlar da Müslümanlara sığındılar.