Faruk Başer Yeni Şafak Gazetesi

Evliya kalplerde olanı bilebilir mi?

Evliyaullah, yani Allah’ın veli kulları kalplerimizdeki düşünceleri bilebilir mi? Bunun somut ve inkâr edilemeyecek örnekleri ve delilleri var mıdır? Bugüne göre daha sufi olduğum yirmili, otuzlu, hatta...

28 Ocak 2018 | 857 okunma

Evliyaullah, yani Allah’ın veli kulları kalplerimizdeki düşünceleri bilebilir mi? Bunun somut ve inkâr edilemeyecek örnekleri ve delilleri var mıdır?

Bugüne göre daha sufi olduğum yirmili, otuzlu, hatta kırklı yaşlarımda kafama taktığım ve mesele edindiğim konulardan birisi buydu. Her fırsatta buna delil arıyor, her rastladığım âlime bunu soruyordum. Ta ki, Hz. İbrahim’in dediği gibi, ‘kalbim de mutmain olsun’ diye. Hatta bırakın Hz. İbrahim’i bizzat Allah (cc) buyuruyor ki, ‘yaşayan da bir delille yaşasın, ölen de bir delille ölsün… İddiacılara deyin ki, eğer doğru söylüyorsanız burhanınızı, yani kesin delilinizi getirin bakalım’. Kuranıkerim’de insanları delille konuşmaya, delille düşünmeye çağıran o kadar çok ayeti kerime vardır ki, onu sırf buna odaklanarak okuyanların şaşırmaması mümkün değildir. O halde bunun da delili var mı?

Diğer yönden; 'böyle bir şeyi şimdi neden mesele ediniyorsun ki? Kalbini bilse ne olur, bilmese ne olur? Bunu tespit etmek ümmetin boğulmak, parçalanmak ve imha edilmek istendiği bugünlerde bize ne kazandırır? Her şeyi hallettik de bu mu kaldı? Bu da bir bakıma meleklerin cinsiyetini tartışmak gibi bir şey değil midir? diye düşünülmesi de gayet yerinde bir tepkidir' Doğru ama insanların hepsi aynı şeylere odaklanmış değiller. Ayrıca bunun üzerinden bir teoloji kurulur ve bizim gibi bilmeyenlerin kafası otuz kırk yıl meşgul edilirse o zaman birileri de bunu merak eder; gerçekten bilir mi bilmez mi diye. Şimdi biz de böyle bir zamanda bu kadarını bilsek anlık ödevlerimizi yapmaktan geri kalmış olur muyuz? Bakın, bu da başka bir cinsiyet tartışması çıkarıyor. O halde düşündüklerimiz içimizde kalmasın ve bu konuda yaşadığım düşünce evrimini söyleyerek işe başlayayım:

Ama önce şunu söyleyeyim; eğer bu bir tasavvuf meselesi ise bilinmelidir ki, tasavvufa bütün olarak karşı çıkmak da, tasavvuf adına söylenen her şeyi din zannetmek de akıllı birinin işi değildir. Kaldı ki, bendeniz bunun bir tasavvuf meselesi olduğunu da düşünmüyorum. Tasavvuf konusunda kırk yıldır biriktirdiğim yığınlarca notları ve tecrübelerimi de başka zamanlarda yazmayı düşünüyorum.

İşte o ilk sufi-yoğun yıllarımda şu edebiyatın etkisinde idim: ‘Velayetin ilk mertebesi keşf-i sudûr ve keşf-i kubûrdur’. Yani veliliğin ilk basamağı, kalplerde ve kabirlerde olanı bilmektir. Bu daha ilk adımdır, siz ondan sonrasını düşünün, denir gibi… Demek ki, bilahare yoldan çıkmışsın, diyenleriniz varsa acele etmesinler, belki de sonunda yine aynı noktaya gelebiliriz.

Bu sorgulamalarımda beni ilk ikna eden rahmetli Sadrettin Yüksel Hocamdı. Sene seksen, Fatih Camii'nde bir dersten sonra kendisine bu soruyu sordum; veli bir kul bizim kalbimizdekini bilebilir mi? Verdiği cevap o gün için bana kâfi geldi: Neden bilemesin ki, kalbimizdekini biz biliyoruz, demek ki, o bir mutlak gayb değil. Oradaki bilginin de bir varlığı var ve o varlık düzeyini görebilecek bir algılama olabilir... Şimdi kendi kelimelerimle anlattığım bu açıklama bana çok ikna edici geldi. Uzun yıllar bununla yetindim ve buna başka delillerle de destek aradım.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sevgi imandandır 29 Nisan 2022 | 289 Okunma İki olay üzerinden iki ilginç kavram 24 Nisan 2022 | 293 Okunma Şeytan nedir? 22 Nisan 2022 | 362 Okunma Teravihin hikâyesi ve tilavetin başına gelenler 17 Nisan 2022 | 821 Okunma Savrulduğumuzun farkında mıyız? 15 Nisan 2022 | 358 Okunma