Faruk Başer Yeni Şafak Gazetesi

Herkesin bir Leyla’sı var

İsabetli mi bilmem ama sık sık dile getirdiğim bir husus vardır: Bizler İslam medeniyetinin en şanssız halkasını oluşturuyoruz. Kökümüzden, asaletimizden ve birikimimizden (gelenek kategorisine girmek istemediğim...

21 Aralık 2018 | 327 okunma

İsabetli mi bilmem ama sık sık dile getirdiğim bir husus vardır: Bizler İslam medeniyetinin en şanssız halkasını oluşturuyoruz. Kökümüzden, asaletimizden ve birikimimizden (gelenek kategorisine girmek istemediğim için) koparıldığımızdan dolayı İslam’a bir bütün olarak bakamıyoruz. Sanki her birimiz parçalanmış bir bedenin bir parçasına tutunup, İslam olarak onu korumaya çalışıyoruz. Sonra bir parçanın daha ondan olduğuna ikna olursak onu da elimizdekine ekliyor ve bu yolla bütünü tamamlamaya çalışıyoruz. Herkesin elindeki parça ya da parçalar farklı olduğu için kimse de öbürünün İslam’ını beğenmiyor. Hatta İslam’a kendimiz olarak da bakamıyoruz. Başkalarının nefretleri, aşağılamaları, eleştirileri bizim konumumuzu değiştiriyor. Onlara göre konuşmaya başlıyoruz.

Sanatçı ya da sanatsever olanımız, biraz da modanın etkisiyle sanata gereğinden fazla vurgu yapıyor, Kuranıkerim’in sanata ne kadar değer verdiğinden söz ediyor. Ondaki bir hüsün kelimesinden bir sanat felsefesi çıkarıyor. Sanatı anlamadıkça, sanatı sevmedikçe adam olamayacağımızdan bahis açıyor.

Bir edebiyatçı, bir şair, bir romancı bütün problemin bu alanları boş bıraktığımızdan kaynaklandığını yana yakıla anlatıyor. Edebiyattan, şiirden, hatta tiyatro ve sinemadan anlamayanların İslam’ı da anlayamayacağını söylüyor.

Dini ilimlerde ve modern bilimlerde bile böyle. Tefsirci müfessirlere göre, hadisçi muhaddislere göre, fıkıhçı fukahaya göre bir İslam hayal edip anlatıyor. Diğer sosyal bilimlerdekiler de farklı değil. Bir bakıyorsunuz bir sosyoloğun İslamı, bir mühendisin İslam’ına hiç uymuyor. Bu arada, her nedense dindar fen bilimciler genellikle daha muhafazakâr oluyorlar. Sosyologlar ve felsefeciler ise daha esnek oluyor, daha kafalarına göre takılabiliyorlar.

Siyasetçi daha pragmatist olabiliyor, dinin uzlaşmacı yönüne ağırlık veriyor.

Şair ruhlu insanlar, temiz kalpliler, ya da dünyanın sıkıcılığından bıkmış olan ve olaylara insancıllık penceresinden bakanlar Polyannacılık oynayabiliyorlar, Yunusla, Mevlana ile Ahmet Yesevî ile biraz daha derinlere dalabiliyorsa İbn Arabi ile Konevî ile yetinmek, dünyaya böyle bakmak istiyor.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sevgi imandandır 29 Nisan 2022 | 289 Okunma İki olay üzerinden iki ilginç kavram 24 Nisan 2022 | 293 Okunma Şeytan nedir? 22 Nisan 2022 | 362 Okunma Teravihin hikâyesi ve tilavetin başına gelenler 17 Nisan 2022 | 821 Okunma Savrulduğumuzun farkında mıyız? 15 Nisan 2022 | 358 Okunma