Faruk Başer Yeni Şafak Gazetesi

Kaçıncı derecede bir Müslümanız?

Zaman zaman aklıma gelir, dünyadaki bütün Müslümanları bir derece sıralamasına tabi tutsalar yerimiz neresi olur diye? Önce yatay düşünelim, şu anda dünyada bir buçuk milyar Müslüman varsa, hepsi eşit...

29 Temmuz 2018 | 259 okunma

Zaman zaman aklıma gelir, dünyadaki bütün Müslümanları bir derece sıralamasına tabi tutsalar yerimiz neresi olur diye?

Önce yatay düşünelim, şu anda dünyada bir buçuk milyar Müslüman varsa, hepsi eşit olmayacaklarına göre, bir buçuk milyar farklı derece var demektir. En alt derecedeki mümini düşünelim. Şirk koşmadan sadece Allah’ı ve Resulü’nü kabul etmiş, ama bunun dışında zerre kadar hayrı olmadığı gibi, yapmadığı hiçbir melanet de olmamış olsun. Buna biz yine de mümin ve Müslüman demek zorundayız. Çünkü Allah’a iman etmiş, çünkü bunu teslim etmiş. Sadece bu kadar diyenler içinde bile muhtemelen duygularına bağlı olarak yine milyonlarca derece farkı vardır.

İşte böylece en alt derecedeki Müslüman ile Allah’ın ilmine göre en üst derecedeki Müslüman arasında şu an itibariyle tam bir buçuk milyar farklı derece var demektir. Dikey olarak düşünür ve Resulüllah’tan sonra Hz. Ebubekir’i en tepeye koyarsak, onunla şu andaki en düşük Müslüman arasında milyarlarca derece fark ortaya çıkar.

Yani önümüzde yükselecek bu kadar çok basamak ve bu kadar çok kalite farkı var demektir. Kul her iyi düşüncesi ve her iyi ameliyle bir ya da birkaç basamak yükselir. Aksine her kötü düşüncesi ve her kötü ameliyle de böylece alçalır, basamak yani irtifa kaybeder. Allah’ın bir lütfu olarak O bizim her bir iyiliğimize en az on sevap verdiğine göre yükselmemiz çok daha çabuk olabilir.

Kul için tökezlememek mümkün değildir. ‘Hepiniz hata eden insanlarsınız, ama hata edenlerin iyisi, hatasından tövbe edenlerdir’ buyrulur. Biz tökezleriz, bir ya da bir kaç basamak birden düşebiliriz ama kalkıp yolumuza ve yükselmemize devam ederiz, etmeliyiz. Ta ki, bizim için mümkün olan en yükseklere çıkalım ve oralardan daha neler görüldüğüne bir bakabilelim. Resulüllah Efendimiz (sa) ‘mümin ekine benzer, rüzgâr onu devirir ama o tekrar kalkar eski halini alır, yoluna devam eder. Kâfir ise çam ağacına benzer, rüzgar onu devirirse bir daha kalkamaz, kökünden filiz de bitmez’ buyurur.

Hani bir kutsi hadiste şöyle buyruluyordu: ‘Kulum bana farzlar kadar hiçbir şeyle yaklaşamaz. Yaklaşmaya nafilelerle devam eder ve öyle bir noktaya gelir ki, ben O’nun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Artık benden bir şey isterse kesin veririm, bir şeyden bana sığınırsa ondan onu kesin korurum…’. Demek ki, kul yükseldikçe, kast edilen mana ne ise öylece Allah’la görür, Allah’la işitir… Böyle bir kulun görmesi ve işitmesi de elbette farklı olur. Her yukarıdakinin ufku genişleyeceği için o alttakilerin göremeyeceklerini de görür ve bu hep böyle devam eder. Nihayet bütünüyle varlığı ve hasseten Allah’ı olduğu gibi tanır, manen Allah’a ulaşır. Artık buna ister marifetullah deyin ister fena fillah deyin fark etmez. Bunlar belli durumları anlatmak için sonradan icat edilen kavramlardır. Önemli olan delalet ettikleri manadır.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sevgi imandandır 29 Nisan 2022 | 289 Okunma İki olay üzerinden iki ilginç kavram 24 Nisan 2022 | 293 Okunma Şeytan nedir? 22 Nisan 2022 | 362 Okunma Teravihin hikâyesi ve tilavetin başına gelenler 17 Nisan 2022 | 821 Okunma Savrulduğumuzun farkında mıyız? 15 Nisan 2022 | 358 Okunma