Fakir, eskiden beri samimi Selefî hareketlerde hep hayırlı bir yön olduğunu düşünmüşümdür. Çünkü Batınî ve mezhepçi oluşumlarda önü alınmaz bir ifrat oluşunca Selefîlik gibi bir tefritin bulunması gerekirdi ki, orta yol görülebilsin. Arşimet’in o meşhur sözünden mülhem bendeniz hep şöyle derim: Bana bir fikrin iki ucunu gösterin ben size o konuda İslamî olanı söyleyeyim. ‘Çünkü bu ümmet vasat/denge bir ümmettir’. Kaldı ki, Selefîlik aslı itibariyle bizim iftihar edeceğimiz bir düşüncedir. Akidesi ahlakı ve davranışları genel olarak düzgün olan ilk üç nesle biz ‘Selef-i salihîn’ deriz. Salih, yani düzgün, bozulmamış ve Allah’ın rızasına uygun yaşayan demek. Selefîlik de çıkışları itibariyle onlar gibi olmayı, sonradan ortaya çıkan bidat ve hurafelerden arınmayı hedeflemiş bir harekettir. Bunun kötü bir tarafı olamaz.
Ne var ki, günümüzdeki vakıa böyle değildir. Mezheplere ve haklı olarak mezhepçiliğe karşı çıkan Selefîliğin bugün bin bir fraksiyonu/fırkası ve farklı görüşleri, yani mezhepleri vardır. Oysa örnek aldıklarını söyledikleri Selef-i salihîn bütünü itibariyle tefrikayı değil vahdeti temsil ederdi.