Şeytanın Ramazan’la olan alakasına değinmiştik. Hayır ve iyilik arttıkça şeytanın etkisi azalıyor, iş göremez oluyor ve bu anlamda zincire vuruluyor demiştik. Peki, şeytan nedir? Bazılarının zannettiği gibi, aslında şeytan diye bir varlık yoktur, o sadece kötülüğün simgesi ve kavramlaşmış hali midir? Bunu ancak varlığı sadece bizim yaşadığımız tek boyutlu fizik dünyadan ibaret görürsek anlamlı bulabiliriz. Oysa aklımızla bile çok değişik varlık alanlarının olabileceğini anlayabiliyoruz. Rüya âlemi bunun en önemli ispatıdır.
Bizim yaşadığımız alan sadece mülk ya da şehadet alanıdır. Bunun ötesinde bilemediğimiz sayısız katmanlarıyla bir de melekût âlemi vardır. Ayrıca belki bu her iki âlemden özellikler taşıyan, her ikisiyle de irtibatlı olan cinlerin ve şeytanların varlık alanları vardır.
Böyle konularda insanoğlunun yanılma sebeplerinden biri, yaşadığı bu dünya şartlarına kilitlenip varlığı bütünüyle bu şartlara göre anlamaya çalışmasıdır. Mesela biz bu âlemde hayatın su ve oksijenle mümkün olabileceğini gördüğümüz için yıldızlarda hayatın olabilme imkânını da bunlara bağlarız ve filan gezegende su ya da oksijen bulundu, o halde orada hayat olabilir deriz. Oysa yaşadığımız dünyada bile pek çok zıtlıklar görebiliyoruz. O halde şeytan denen varlık şerrin bir kavramlaştırılması değil, kendi dünyasında fiilen var olan bir varlıktır.
Allah (cc) Âdem’i topraktan, Havva’yı da ondan yarattığını söylüyor, sonra da biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık buyuruyor. İsa’yı (sa) da sadece bir anneden yarattığını bildiriyor. Çünkü “Dilediğini seçip yaratan Allah’tır” (Kasas 68). Şeytanı ateşten, onun da cinlerin de atası olan Cânn’ı, yine ateşin bir parçası olan dumansız alevden yarattığını bildiriyor. “Melekler ise nurdan yaratıldı”. Onun için Allah (cc) sadece yaratan/Hâlık değil, aynı zamanda Hallâk’tır, seçer ve bunca çeşitlilik içinde dilediği çok farklı âlemleri dilediği gibi yaratır.