Şirk konusunun hassas olması, bu hastalığın insanın söz ve fiillerine bulaşma ihtimalinin bulunması başka şey, belli insanlara müşrik ya da kâfir demek başka şeydir. Aslında Kuranıkerim’in bazı ayetlerine ve bazı hadisi şeriflere baktığımızda, şirkin bir şekilde bulaşmadığı birisini bulabilmenin çok zor olduğunu görürüz. Kendisi olmasa da kokusu bir şekilde bulaşabilir. Ama bunun bir insanı müşrik yapmasının dozu ve sınırı da farklıdır.
Müslümana düşen, şirk, küfür ve nifak şaibelerine, yani bunların katkı maddelerine hiç bulaşmadan yaşamaya çalışmak, kazara bulaşmışsa tövbe ile ve akidesini düzeltmekle onu anında dezenfekte etmektir.
Meşhur sahabi Hanzala kıssasını herkes bilir; Resulüllah’ın yanında yaşadığı duygularla, ondan uzak olduğu zamanındakiler aynı olmayınca, bu durum bir ikiyüzlülük/nifak değil mi, diye kendi kendine endişe etmiş ve bunu Hz. Ebubekir’e anlatmıştı. O da, deme Hanzala, eğer öyleyse biz de münafığız. Hadi gidip Resulüllah’a soralım demişti. Resulüllah da; eğer siz benim yanımda iken hissettiğiniz duygularınızı her zaman yaşasaydınız, melekleri görür onlarla kucaklaşır ve musafaha ederdiniz. Bazen öyle olur, bazen böyle, bu durum normaldir anlamında bir açıklamada bulunmuştu. Bu da işin bir başka boyutudur.
Resulüllah Efendimiz münafığın temel alametlerinin üç şey olduğunu söyler: Yalan söylemek, sözünden dönmek ve emanete hıyanet etmek. Bu durum, mesela bir yalan söyleyenin anında münafık olduğu anlamına gelmez. Münafık kâfirin de kötüsüdür, Kuranıkerim ifadesiyle ‘cehennemin en alt derekesinde bulunacak olan insandır’. Aksine bu özellikler mümine münafıktan bulaşabilen özelliklerdir. Tıpkı mikroplar gibidirler, anında öldürmeyebilirler ama bulaştıklarında temizlenmezlerse sonunda insanı münafık olmaya kadar götürür ve manen öldürebilirler demektir.
Küfür ve şirk anlamı içerdiği halde tevili mümkün olmayacak kadar açık olmayan söz ve fiiller de böyledir. Bir sözün ya da fiilin küfür, şirk ya da nifak sayılmasıyla, onu söyleyen ya da yapan birisinin anında müşrik, kâfir, ya da münafık sayılması ayrı şeylerdir. Bunların çok açık olmayanlarında niyet ve tevil sonucu değiştirebilir. Biz ise bunu bilemeyiz, onun için de kimseyi, niyet ve tevil ile değişebilecek söz ve fiilleri sebebiyle tekfir edemeyiz. Böyle yapmış olmamız, sonucu çok büyük olan bir suçlama olur. Çünkü suçladığınız kişi gerçekte öyle değilse bu defa siz öyle olmuş olursunuz. Yani kesin olmayan sebeplerle tekfir etmenin, şirk ve nifakla suçlamanın bizatihi kendisi böyle olma sebebidir. Bugün ‘tekfirci’ denen bazı gruplar bu hataya çokça düşmektedirler. Oysa Ehlisünnetin en temel vasıflarından biri, çok açık olmadıkça tekfirden kaçınmaktır, küfre, şirke değil imana nispet etmeye gayret etmektir.
Ama meseleye öbür yönüyle baktığımızda imanla ilgili bu hastalıkların çok sinsi ve tehlikeli olduğunu ve bunlardan şiddetle kaçınmamız, bulaşan mikrobu anında temizlememiz gerektiğini de anlarız. Resulüllah Efendimizin: ‘Şirkten sakının çünkü o karıncanın ayak seslerinden daha gizli hareket eder’ (Ahmed. Hasen) buyurması bunu anlatır.