Faruk Başer Yeni Şafak Gazetesi

Tarikat eleştirisi yapılmalı mıdır?

Takdisi konuşuyorduk. Bu arada İslam’ın ortayol olma/vasatıyye özelliğine bir kez daha değinelim ve şu sözümüzü tekrarlayalım: Bana her hangi bir fikrin iki ucunu gösterin ben size İslami olanı söyleyeyim....

28 Haziran 2019 | 1.001 okunma

Takdisi konuşuyorduk. Bu arada İslam’ın ortayol olma/vasatıyye özelliğine bir kez daha değinelim ve şu sözümüzü tekrarlayalım: Bana her hangi bir fikrin iki ucunu gösterin ben size İslami olanı söyleyeyim. İnsanlar mukaddes değildirler ama mükerrem ve mübarek olabilirler. Takva çizgisine vera derecesinde riayet eden bir müminle, inandım deyip bırakan bir müminin manyetik alanları, manevi etkileri aynı olabilir mi? Eşyanın etrafına manyetik etkisi olur da insanın olamaz mı? İnsanları kutsama anlamında mukaddes bilmekle, onları manevi etkileşimden tamamen soyutlama da iki ayrı uçtur, her ikisi de hatadır. Doğru olan bunların orta çizgisidir. Ancak denebilir ki, insanı ilahi sıfatlarla muttasıf görme ifratı, onda hiçbir manevi boyut görmeme tefritinden daha büyük hatadır. Çünkü bu ifratta Allah’ın hukukuna tecavüz, yani şirk vardır, diğerinde ise insanın değerini tenkis vardır. O halde şirk anlamına gelebilecek, hatta böyle bir ihtimal taşıyan inanışlardan şiddetle kaçınmak gerekir. Hıristiyanlığın şirke vardırılmasının asıl sebebi budur. Resulüllah (sa) bu tehlikeye en başından dikkat çekmiştir: ‘Sakın, Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi siz de beni övgüde aşırı gitmeyin; ben Allah’ın kuluyum, bana Allah’ın kulu ve resulü deyin’. Bu şerefli söz muhteşem bir ölçüdür.

Biz ezanımızda ve namazlarımızda bile Resulüllah’ı tebcil ve tazim ederiz, manevi bereketini, yani mübarek oluşunu tasdik ederiz, ama bunu yaparken kullandığımız kelimeler çok ilginçtir, ezanda ve tahiyyatta onu yüceltirken onun için hep ‘Allah’ın kulu ve resulü’ deriz. Allah’ın resulü olması büyük bir makamdır, ama bu makamı, önce onun da Allah’ın bir kulu olduğunu söyleyerek dillendiririz ki, namazı sanki biraz Allah için biraz da onun için kıldığımız anlamı çıkmasın. Onun bütün büyüklüğüne rağmen Allah’ın kulu olduğunu unutmayız.

Şimdi bu ölçülerle fırkalar haline gelen tarikatlarımıza bakarsak tehlikeli noktalara ulaşmış arızaları görmemiz çok kolay olur.

Mesela bugün Batınilikte en aşırı fırkalarımızdan biri, liderlerinin velayeti ve nübüvveti kendisinde topladığını söylüyor ve bağlılarına bunu empoze ediyor. Bu Hıristiyanlarınkini de geçen ve adını koymaktan çekindiğimiz korkunç bir sapmadır. Geçmişte de abilerinin haftada bir evliyaya, ayda bir de enbiyaya sohbet verdiğini anlatıyorlardı. Buna neden ihtiyaç duyuyorlar? Çünkü ilimden ve Allah’ın bizden istediği ölçüden yoksun olan bağlıları gruptan ayrıldıkları takdirde nebilerin de velilerin de yolundan ayrılmış olacağını bilecek ve böyle bir kaybı göze alamayacaktır.

Pek çoğu kendi şeyhlerinin dünyanın tasarrufunu elinde bulunduran yegâne gavs olduğunu, insanların ancak ona bağlılıkla kurtulabileceklerini, hidayetin onun eliyle dağıtıldığını anlatmıyorlar mı? Ehlibeytten olma prim yapınca kendisini evirip çevirip Hasanî ya da Hüseynî (canımız onlara feda olsun) yapan müteşeyyihler yok mu? Yatağınızda hanımınızla yatarken bile sizi gözetleyemeyen, avucunun içine bakıp ne yaptığınızı bilemeyen, kalbinizi okuyamayan, her yaptığında bir hikmet bulunmayan bir şeyh bugünkü şartlarda mürşit sayılır mı? Peki, bu vasıflar sadece Allah’a özel vasıflar değil midir? İnsanların böyle bilinmesi, bu vasıflarda kulun Allah’a ortak görülmesi anlamına gelmez mi?

Durum böyle olunca da bağlıların başta Allah’ın kitabı olmak üzere İslam’ın temel bilgilerini bilmeleri, fırkanın dağılmadan korunması adına tehlikeli bir gelişmedir ve istenmeyen bir durumdur. Oysa eskiler, Kitap ve Sünnet’ten yeterli bilgisi olmayanları halkaya dâhil etmezlerdi.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sevgi imandandır 29 Nisan 2022 | 289 Okunma İki olay üzerinden iki ilginç kavram 24 Nisan 2022 | 293 Okunma Şeytan nedir? 22 Nisan 2022 | 362 Okunma Teravihin hikâyesi ve tilavetin başına gelenler 17 Nisan 2022 | 821 Okunma Savrulduğumuzun farkında mıyız? 15 Nisan 2022 | 358 Okunma