Tasavvufun tanımlamaya devam edelim. Bilindiği gibi bazıları ona ‘fıkhu’l-bâtın’, yani iç dünyamızın, duygularımızın fıkhı derler. Onu en güzel anlatan tariflerden birisi budur. Çünkü biz sadece etimizden kemiğimizden ve zahir/dış duyularımızdan ibaret değiliz. İç/batın duygularımız bundan çok daha fazladır ve karmaşıktır. Onların da düzenli çalışıyor olması gerekir. Gönlümüz, tasavvurlarımız, hayallerimiz, zanlarımız, hissedişlerimiz düzensiz, ölçüsüz olabilir mi? Kaldı ki, zahir eylemlerimiz de batınımızın yansımasıdır. Allah’ın bile ez-Zahir, el-Batın isimleri vardır. Görünen her şey O’nun ayeti olduğu gibi, görünmeyen her şeyde de O’nun hükümranlığı geçerlidir, O’nun iradesine aykırı bir hayal bile olmamalıdır. Kısaca bâtınımız da O’nun istediği gibi olmalıdır.
‘Fıkhu’l-bâtın’ tanımı bize şunu anlatır: Fıkıh mükellefin fiillerinin meşruiyet ölçüsünü tespit çabası olduğuna göre, onun bâtın fiillerinin, yani duygu dünyasının da sağlam bir meşruiyet ölçüsü olmalıdır.