Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, neredeyse bir asır önce
“Zaman âhirzamandır, gittikçe daha fenalaşacak” diyenlere itiraz
etmiş ve şu tarihi cevabı vermiştir: “Neden dünya herkese terakki
dünyası olsun da, yalnız bizim için tedennî dünyası olsun?
Münazarat’ta (s. 87) yer alan bu bahis, her türlü ümitsizliği
reddeder İslam aleminin bahtının açık olduğunu hatırlatır.
Ümitvar olmayı icap ettiren benzer bir bahis de Divan-ı Harb-i Örfi adlı eserde (s. 77) yer alır. Avrupa’nın kalkındığından bahisle İslam dünyasının geri kalmışlığını tenkid edenlere şöyle hitap etmiştir: “(...) Zira onlar kâh öküz arabasına binmişler, yola gitmişler; biz birden bire şimendifer ve balon gibi mebâdiye (yeni icatlara) bineceğiz, geçeceğiz. (...) Nasıl ki vaktiyle geçmiştik.”
Ülke olarak maddî ve manevî sıkıntılarla boğuştuğumuz inkâr edilemez. Hadiseler ümitsizlik yaysa da istikbalin bizim, Müslümanların, İslam dünyasının olduğunu kabul etmek lazım. Tabii ki çalışmak ve gayret sarfetmek şartıyla.
Türkiye’nin Avrupa ile ilişkileri her zaman sancılı olmuştur. Yine Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta mütehharikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz.” (Beyanat ve Tenvirler, s. 116) Avrupa ile ilişkilerde Avrupa’nın yekpare ve tek olmadığını aksine farklı dünya görüşlerine sahip ‘iki farklı Avrupa olduğunu’ görmek gerekir. Dolayısı ile ‘birinci Avrupa’nın iyi, ‘ikinci Avrupa’nın kötü, fana olduğunu bilip ona göre adım atmak Türkiye’nin menfaatinedir.