Günümüzün en büyük hastalıklarından biri de israf ve gösteriş merakıdır.
Her ne kadar ‘israf’ deyince akla önce ‘ekmek israfı’ geliyorsa da, asıl israf başka sahalarda oluyor. Zamanın israf edilmesi, devlet imkânlarının çar-çur edilmesi, ‘sayılı günler’in israf edilmesi...
Geçen günlerde resmî bir ziyaret için Türkiye’ye gelen Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö’nun, Helsinki’den İstanbul’a Türk Hava Yolları’nın (THY) tarifeli seferiyle geldiğinin ortaya çıkması önce ‘şaka’ sanıldı. Sonra anlaşıldı ki bu bir şaka değil. Finlandiya Cumhurbaşkanı gerçekten tarifeli uçakla, ‘normal bir yolcu’ gibi önce İstanbul’a gelmiş, buradan da aktarma yaparak Ankara’ya gitmiş.
Bu mesele konuşulduğunda hemen Türkiye’deki israf akla geliyor ve bazıları bunun hatırlatılmasından rahatsız oluyor. Neymiş, Finlandiya zaten ‘küçük’ bir ülke imiş... Nüfusu 5 milyonmuş... Elinde fazla uçak yokmuş... Muş, muş, muş...
İyi de, ‘israf’ı savunmak için bu ‘delil’lere neden ihtiyaç duyulur ki. İsrafı kim yaparsa yapsın yanlıştır. “Ben yaparsak iyi, başkası yaparsa kötü” diye varsa, asıl yanlış odur. Ya da bazıları, “Kimin elinde bu imkânlar olsa, özel uçakla seyahat etmek istemez? Devletin imkânlarını şimdiki idareciler gibi kullanmaz?” demeyi tercih ediyor. Doğrudur, belki biz de böyle yapardık, ama yaptığımız yanlış olurdu! İsraf kötüdür ve yapana göre hüküm almaz. Yanlış yapanı ikaz gerekir. Hadiseye ‘sen-ben’ penceresinden bakamayız ve bakmamalıyız.