Büyüklerimiz, ‘Dert bilinirse, devası asan olur/ Dert bilinirse, çaresini bulmak kolaydır’ mealinde tesbitlerde bulunmuş ve önceliğin ‘dertlerin tesbitine’ verilmesini istemiştir. Dünyanın gidişi de bu yöndedir. Dert bilinmeden ve bulunmadan, çare üretilmesi mümkün değildir. Aynı şey, İslâm dünyasının ‘dert’leri için de geçerlidir. Milyonlarca kişi, “İttihad-ı İslâm”ı, İslâm devletlerinin maddî ve manevî birlik kurmasını arzu eder. Ancak bu birliğin önündeki engeller bilinmezse; çare sunulabilir mi? Amman’da düzenlenen bir konferansta bu mesele tartışılmış. İslâm ülkelerinin imar edilmesi, aşırıcı ideolojilerle mücadele, itidal ve orta yol ilkelerinin yerleştirilmesi gibi konuların görüşüleceği, “İmar Metodu ve Yıkım Metodu Arasında” başlıklı konferansta konuşan Sadık el-Mehdi, “İmar metodu, ümmetin muzdarip olduğu yıkım hakikatini bilmekle başlar. İslâm dünyasında fikrî bir uyanış başlamalı, İslam’daki bir arada yaşama meşruiyetinin izahı için çalışılmalı, aynı toplumdaki dinî çoğulculuğa saygı duyulmalı” demiş. (AA, 8 Nisan 2016) Konuşmacının hatırlattığı üzere, “ümmetin muzdarip olduğu yıkım hakikatini bilmek” ise, “derdin tesbiti ile başlamak” anlamına gelir. “İslâm dünyasında fikri bir uyanış başlamalı” çağrısı da çok önemli.