Dünyanın beklediği, Türkiye’nin beklemediği gelişmeler yaşandı
ve Kuzey Irak’ta referandum yapıldı. Türkiye bu gelişmeleri
gerçekten tahmin edemedi mi yoksa tahmin edemiyor gibi bir görüntü
mü verdi.
İlk sözümüz ve son sözümüz uluslar arası ilişkilerde diplomasi
dilini kullanmak gerektiği ve yine her fırsatta ittihad-ı İslâmı
temin edecek bir siyaset kullanılması gerektiğidir. İttihad-ı
İslâmın tesisini bugünkü şartlarda mümkün görmeyenler olabilir ve
dünya şartları onları haklı da gösterebilir. Ancak eminiz ki her
hal ve şart altında inşallah bu ittifak ve ittihad sağlanacak ve
sağlanmalıdır.
Gerek Türkiye’nin ve gerekse diğer İslâm ülkelerinin yapması gereken şey, mümkün olduğu kadar bu hedefe uygun hareketler ortaya koymak olmalı. Türkiye’yi idare edenler sözle bunu yapmaya çalışırken diplomasi dilinin bunu desteklediğini söylemek kolay değil. Öyle olsaydı aynı zamanda komşularımız olan İslâm ülkeleriyle aramızdaki ihtilâflar her geçen gün çoğalır mıydı?
Bir süredir büyük şehirden uzaktaydık. İstanbul’da ikamet eden bir akrabamızı bir vesile ile arayınca, “Yakında savaş çıkacak, buralara gelme” şeklinde tavsiyelerde bulundu. Oysa küçük şehirlerde böyle bir tehlike hissedilmiyordu. Sonra anlaşıldı ki Türkiye’deki bir kısım medya haftalardır savaş tamtamları çalıyor ve bugün değilse yarın savaş çıkacak havası yayıyormuş.
Dünyanın belli başlı ülkeleri Kuzey Irak’taki referanduma karşı çıktığını açıkladı. Ancak gerçekten ve samimî olarak bu referanduma karşı çıktılar mı? Yoksa öyle bir görüntü vermek işlerine mi geldi?