Faruk Çakır Yeni Asya Gazetesi

Durun yöneticiler, bu tercih çıkmaz sokak!

Temmuz 2016 ortasındaki darbe teşebbüsü sonrası sosyal ve siyasi hayatta ciddi değişiklikler oldu. OHAL yani Olağanüstü Hal uygulaması başladı ve artık kanun yerine ‘Kanun Hükmünde Kararnameler’le...

01 Kasım 2016 | 401 okunma

Temmuz 2016 ortasındaki darbe teşebbüsü sonrası sosyal ve siyasi hayatta ciddi değişiklikler oldu.
OHAL yani Olağanüstü Hal uygulaması başladı ve artık kanun yerine ‘Kanun Hükmünde Kararnameler’le işler idare ediliyor. Kısa sürede normal hale geçileceği baştan ilan edilmiş olmasına rağmen OHAL’in ‘normal hal’miş gibi devam ettirilmek istendiği kanaati var.

Türkiye’yi idare edenler için OHAL kolay bir yönetim şekli olarak görülebilir. Ancak OHAL’in kalıcı bir hal şeklini alması ve uzun süre devam etmesi doğru değildir. Adı üstünde, olağan üstü hal. OHAL, kalıcı sıkıntılara sebep olabilir. Hatırlamak lazım ki geçmiş yıllarda OHAL ve sıkıyönetim dönemleri oldu ve o günlerdeki bazı icraatların faturasını hep birlikte bugün dahi ödüyoruz. OHAL ve sıkıyönetim iyi olmuş olsa, OHAL’i kaldırmak için gayret sarf edilir miydi? Haklı olarak “OHAL’i sona erdirmiş olmak” başarı olarak anlatılmadı mı?

Hak, hukuk ve adalet kaygısı olan hiç kimse OHAL’in kalıcı olmasını savunmamalı. “OHAL benim işime geliyor, ben savunurum” diyenler varsa uzun dönemde yanlış yaptığını görür. OHAL ve benzeri yönetim tercihleri de hukukidir, ama sınırları bellidir. Zaruri hallerde uygulanır ve mümkün olan en kısa zamanda ‘normal hal’e dönülmesine çalışılır.

Arka arkaya yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) OHAL’i kalıcı kılmak arzusunu akla getiriyor. Bir gecede 10 bin kişinin memurluktan atılması gibi kararlar sosyal hayatta da derin yaralar açabilir. 12 Eylül 1980 darbesinin ürünü olan YÖK’e büyük çoğunluk itiraz etmiştir. Aradan yıllar geçti ve üniversitelerde sistem büyük ölçüde 12 Eylül’deki ayarlanmış şekliyle devam ediyor. Ciddi bir iyileşme oldu mu? Üniversite rektörlük seçimlerinde sıkıntılar olduğu da eskiden beri konuşulan konular arasındadır. Peki, çare rektörlük seçimlerini ortadan kaldırmak mıdır? Rektör seçimlerini kuruluşundan beri itiraz edilen YÖK’ün teklifi ve cumhurbaşkanın tasdikine, tayinine bırakmak isabetli midir?

Hadiseye kişiler ve şahıslar penceresinden bakmak hatalıdır. Kim olursa olsun ‘bir kişi’nin isabet kaydetme nispeti daha çok kişi anlamına gelen ‘seçim’den daha isabetli olamaz. Böyle bir uygulamayı kim yaparsa yapsın yanlıştır ve itirazı hak eder. “Bugün için benim, bizim işimize geliyor. Tek seçici daha iyi” diyenler Türkiye ve dünya gerçeklerine gözlerini yummuş olurlar. Tek kişiye, bir kişiye böyle yetkileri devretmek isabetli bir tercih değil.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
27 Mayıs hatırası 27 Mayıs 2018 | 153 Okunma Önce aile, hemen eğitim 13 Mayıs 2018 | 131 Okunma Filistin’e sanatla destek 06 Mayıs 2018 | 110 Okunma Türkiye’nin asıl ihtiyacı nedir? 29 Nisan 2018 | 77 Okunma Madem öyle niçin böyle? 22 Nisan 2018 | 119 Okunma