Her darbeci gibi, 12 Eylül 1980 darbesine imza adan Kenan Evren
de öldü.
Bir süredir hastahanede tedavi gören Evren, 12 Eylül darbesinden
sonra darbe yapmış olmaktan dolayı hiç pişmanlık duymadı. İçten içe
pişman olmuş olsa da bunu ifade ve ilan etmedi. Her fırsatta, “Ülke
uçurumun kenarına gelmişti. Mecbur kaldık, darbe yaptık” demeyi
sürdürdü.
Büyük çoğunluk; Evren’in ölümü üzerine, hayattayken yaptığı fenalıkları saymaya ve sıralamaya başladı. Hatta, haklı olarak cenazesinin ‘devlet töreni’ ile kaldırılmasına itiraz edenler de oldu. Elbette, ‘devlet töreni’nin millet nezdinde bir itirabarı yok. Hatta bazı milletvekilleri, vefatları halinde cenazeleri için ‘devlet töreni düzenlenmemesi’ni vasiyet ediyorlar. Bununla birlikte, geç de olsa yargılanıp mahkum olan bir darbeci için sivil siyasetçilerin ‘devlet töreni’ düzenlemesi “darbelere karşı olmak”la örtüşmez.
Demokrasiyi savunanların Evren’in şahsına itiraz etmeleri de çok anlamlı değil. Böyle bir yaklaşım, Evren’in yaptıklarının mahiyetini anlamamak olur. Evren ve darbeye imza atan arkadaşlarının yaptıkları, millete rağmen devam ettirilmek istenen ‘sistem’i yeniden restore etme gayreti değil miydi? Dolayısı ile asıl itiraz edilmesi gereken Evren’in şahsı değil, anlayışı ve diriltmek istedeği ‘sistem’di. Evren ve arkadaşlarının şahsına kızıp, onları bu duruma düşüren ve yetiştiren ‘sistem’e itiraz etmemek; babasına kızıp oğlunu dövmek anlamına gelmez mi?