Hem ekonomik büyüme ve kalkınma isteriz, hem de sahip olduğumuz
imkânların kıymetini bilmeyiz. Bu ne yaman bir çelişkidir?
Haklı olarak dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer almak
isteriz, ama bunun tembellikle olmayacağını unuturuz. Bahane olarak
da ülkemizde petrol olmamasını sayarız. Su gibi petrolümüz olsa,
mevcut anlayışla, işlemeyen sistemle en zengin, en huzurlu ülke
olabilecek miyiz? Bu soruya gönül huzuruyla ‘evet’ demek kolay
değil. Çünkü en az petrol kadar kıymetli ‘su’yumuz var, belki ondan
daha kıymetli ‘güneş’imiz var, ‘rüzgâr’ımız var... Bu imkânlardan
olması gerektiği kadar istifade edebiliyor muyuz? Etmiyorsak, bunun
sorumlusu da ‘dış güçler’ midir? Elbette ‘dış güçler’in de dahli,
engellemesi vardır ve olabilir, ama ‘iç güçler’in, hantal
bürokrasinin, siyasetçilerin hiç mi sorumluluğu yoktur?
Konunun uzmanları, Türkiye’nin sahip olduğu güneş enerjisi imkânının heba edilmemesi gerektiğini her defasında dile getiriyorlar. Şaka değil, gerekli yatırım yapılsa belki 10 yıl içerisinde başka kaynaklara ihtiyaç duymadan elektrik enerjisinin tamamına yakını güneşten sağlanabilir.