Mısır’da darbe ile işbaşına gelen yönetim, seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursî’nin de aralarında olduğu 106 kişi hakkında idam kararı vermiş olması darbe yönetimlerinin ne kadar haktan ve hukuktan uzak yönetimler olduğunu bütün dünyaya bir defa daha göstermiş oldu.
Hemen ifade edelim ki, böyle bir karar sebebiyle Mısır halkına hiç kimse kızamaz. Kınanması gereken Mısır’ı idare eden darbecilerdir. Belki de onlardan daha önce, Mısır’ın bu hale gelmesine bilerek ya da bilmeyerek sebep olanlara kızmak icap eder. Devam eden mahkemelerin ne ölçüde adil olduğunu, yani adil olmadığını; alınan kararlardan anlamak mümkün. Bilhassa Mursî için ileri sürülen iddiaların hukukî olduğunu kim iddia edebilir? Mursî ve 34 kişi, “Devletin çıkarlarına zarar vermek ve casusluk” iddiasıyla yargılanmış ve mahkûm olmuş...
Bizim nezdimizde Mısır, “İslâmın zeki bir oğlu”dur. [Bediüzzaman’ın Tiflis’teki Rus polisiyle konuşmasında geçen ifade şöyledir: “...Mısır İslâmın zekî bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor.” (Tarihçe-i Hayat, s. 69)] Dolayısıyla Mısır’daki hadiseler görünüşte çok ümit kırıcı olsa da, temelde ümidimiz kesilmez. Mısır, bir şekilde istibdat zincirlerini kırıp “İslâmın zeki bir mahdumu/oğlu” olduğunu inşallah gösterecek.
Mısır’da yaşananlar sadece bir ülke için değil, bir bütün olarak ‘hür dünya’ için imtihanın kaybedilebileceğine işarettir. Hür dünya ülkeleri, kendileri için istedikleri hürriyet, adalet ve iyilikleri; niçin Mısır için de istemez? Kirli ve kirlenmiş maddî menfaatler için, Mısır’daki askerî cuntaya, askerî diktatöre hak vermek, destek vermek izah edilebilir mi?