3 aylık dönemi geride kalan Olağanüstü Hal uygulamasının Türkiye’ye dolayısıyla milletimize faturasının ne olacağını hesaplayan var mı?
Türkiye’yi idare edenler “Oh ne rahat. Kanun Hükmünde Kararnameler ile (KHK) Türkiye’yi güllük gülistanlık şeklinde yönetiyoruz. Bu durum hep devam etsin. OHAL bitmesin” diye düşünüyor olabilirler. İlk bakışta OHAL yönetimi onlar için çok cazip gelebilir. Fakat uzun dönemli düşünüldüğünde, OHAL’in onlara da zarar vereceği bellidir.
Çok kısaca tekrarlamakta fayda var ki OHAL uygulaması da hukukî bir yoldur, temelde anayasaya uygundur. Ancak bu uygulamanın mümkün olduğu kadar kısa sürmesi ve normal hâle geçilmesinde fayda vardır. Türkiye uzun yıllar ve bilhassa darbeli dönemlerde OHAL ve hatta sıkıyönetimlere şahit oldu. Bu yönetimler iyi bir şey olmuş olsa, bir an önce sona ermesi için gayret sarf edilmezdi. Hatta bugünkü idareciler haklı olarak “Biz OHAL’i sona erdirdik” diye övündüler. Dolayısıyla hiç kimsenin OHAL yönetiminin uzun sürmesini istememesi lâzım. “OHAL bana yarıyor, devam etsin” diye düşünen siyasetçi hem kendisine hem de millete zarar vermiş olur.
OHAL’in ilk 3 aylık tablosu düşündürücü: 20 Temmuz 2016’da uygulamaya giren OHAL’de üç ay içinde tam 8 kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarıldı. Bu kararnamelerle 40 bin kişi gözaltına alındı, 32 bin kişi tutuklandı, 93 bin kamu görevlisi açığa alındı, 59 bin 841 kamu görevlisi de ihraç edildi. Türkiye İnsan Hakları Derneği’nin verilerine göre; kararnamelerle 984 özel okul, 15 üniversite, 1225 dernek, 104 vakıf, 35 hastane de kapatıldı. (...) OHAL uygulamaları basına da yansıdı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin verilerine göre 100’den fazla gazeteci tutuklandı, 2 bin 500 gazeteci işsiz kaldı. 115 gazetecinin sürekli basın kartı, 660 gazetecinin sarı basın kartı iptal edildi. 45 gazete, 15 dergi, 18 televizyon kanalı, 23 radyo, 29 yayınevi, 3 haber ajansı kapatıldı.