Bazı bilgiler olur ki elde delil olmasa da kanaat olarak
yerleşir.
Türkiye’de ‘deprem hariç her şeyin bir planı var’ tesbiti de buna
misaldir. Rüşvetin ekseriyetle belgesi olmadığı gibi, bazı bilgi ve
kanaatlerin de delili olmaz ya da olsa da elde edilemez.
Mütedeyyin camiaların içlerinin ‘karışık el’ler tarafından kurcalanabildiği de böyle bir kanaattir. Bu kanaate katılan olur, katılmayan da olur. Zaman zaman da ‘şahit’ler çıkıp, ‘karışık el’lerin planlarını anlatır. Yakınlarda kamuoyu, böyle bir ifşaata şahitlik etti.
Gazeteci yazar Ali Bulaç, imam hatip lisesi öğrencisi iken, (1972 veya 73) böyle bir hadise yaşadığını ifade etmiş. Buna göre, okul müdürü Bulaç’ı çağırmış ve “(İstanbul) Gayrettepe’ye gidip bir polisle görüşme”si gerektiğini söylemiş. Ertesi gün söylenen yere giden Bulaç, verilen ismi bulmuş. Polis, onu boş bir odaya götürmüş ve iki arkadaşıyla birlikte üç kişi olarak hayli sert ve suçlayıcı bir dille 2 saat boyunca Bulaç’ı sorgulamışlar. Derken, ağızdaki ‘bakla’ çıkmış ve Bulaç’a “Yüksek İslâm’daki (şimdinin İlahiyat Fakültesi/fç) Nurcular hakkında bize ara sıra bilgi ver” demişler. Kabul etmeyince de, “Bak baban sana para gönderemiyor, sana burs buluruz, harçlık veririz