Yaşanan hadiseler kim olursa olsun, siyasete umut bağlayanları
hayal kırıklığına uğratıyor. Önceliğin siyasette değil, insanları
ıslah etmekte olduğu ve olması gerektiği belki bininci defa
görülüyor.
Siyaset imtihanı çetin imtihanlardan biridir. Samimî duâ ve
Yaradana sığınmaktan başka bu tehlikeleri aşmak kolay olmaz.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu hususta da kulaklara küpe olacak şekilde başta talebeleri olmak üzere bütün insanları şöylece ikaz etmiştir: “Çünkü gaflet verecek ve dünyaya boğduracak ve hakikî vazife-i insaniyeti ve ahireti unutturacak olan en geniş daire ise siyaset dairesidir. Hususan böyle umumî ve mücadele suretindeki hadiseler, kalbi de boğuyor. Güneş gibi bir iman lâzım ki, herşeyde, her vaziyette, herbir harekette kader-i İlâhî ve kudret-i Rabbaniyenin izini, eserini görsün, ta o zulm-ü zulmette kalb boğulmasın, iman sönmesin; akıl, tabiat ve tesadüfe saplanmasın. (...) Hatta bu ehemmiyetli sırdandır ki, din düsturlarının bir hadimi olmak cihetinde güneş gibi imanlar taşıyan bir kısım Sahabeler ve onlara benzeyen mücahidinden, Selef-i Salihinden başka, siyasetçi, ekserce tam müttaki dindar olamaz. Tam ve hakikî dindar, müttaki olanlar, siyasetçi olmazlar.