Ülkemizin yarım asır önce başlattığı Avrupa Birliği üyeliği ile
ilgili çalışmaları henüz hedefine ulaşabilmiş değil. Aksine
ilişkiler şimdiye kadar olmadığı şekilde sıkıntılı durumda.
İdarecilerin beyanlarına bakılırsa bu yolculuktan vazgeçilmesi bile
mümkün.
En başta şunu ifade etmek gerekir ki bu yolculuk milletin ve
memleketin menfaatine ise devam etmeli. Aksi bir durum varsa, yani
AB üyeliği milletin, memleketin ve insanlarımızın menfaatine
değilse yanlışta ısrara gerek yok. Üyelik yolculuğunda geçen süre
ve yapılan tartışmalar göz önüne alındığında üyeliğin Türkiye’ye ve
millete menfaat sağladığı görülür. Bu tesbiti iktidar ya da
muhalefette olsun ekseriyetle siyasetçiler ifade ediyor. Üyeliğin
bir zararı varsa 10 faydası var ki bir kaybedip 10 kazanan zarar
etmez.
Son aylarda AB ile ilişkilerin iyice zora girdiği inkâr edilemez. Çok ciddî tartışmalar ve ithamlar yapıldığı görülüyor. Öyle ki, ilişkilerin kopması ya da koparılması dahi tartışılıyor. Buna rağmen Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik şöyle demiş: “Biz ne için Türkiye’nin AB hedefini stratejik bir perspektif olarak [ortaya] koyduk? Türkiye’nin millî çıkarları için doğru bir yaklaşım olduğu için. (...) AB ile tam üyelik müzakerelerine başlamamız gayri safi millî hasılamızdan millî gelirimize kadar çok pozitif etkiler yaptı. (...) Gelinen noktada (AB ile ilişkilerde) krizin en derin noktasındayız. Buradan çıkabilmemiz için benim onlara önerdiğim şey, bir zirvenin yapılması gerektiğiydi.” (AA, 14 Nisan 2017)
Habertürk’te yayımlanan programda gündemi değerlendiren Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci AB ile Türkiye ilişkilerinin iyi olmasının her iki taraf için de faydalı olacağına dikkat çekmiş.
Doğrudur, Türkiye’nin AB üyesi olması AB’nin de, dolaylı olarak da olsa dünyanın da menfaatine. O halde her iki tarafın da menfaatine olan bir yürüşüyü sonlandırmaya çalışmak akıl kârı mıdır? Başka ülkelerle görüşmeler yaparken “kazan/kazan” kuralı uygulanıyorsa AB ile ilişkilerde niçin uygulanmasın?
İş dönüp dolaşıp kurallara ve kaidelere uygun hareket etmeye yani diplomasiye dayanıyor. AB üyesi ülkelerle kavga yerine diplomasi yolunu kullanıp milletimizin menfaatine olan yolculuğu devam ettirmek durumundayız. Bu yolculukta milletin zararına işler yapılmak isteniyorsa ona da uygun lisanla itiraz edilmelidir.
Bu mesajlar paylaşılmaya başlandığına göre muhtemelen önümüzdeki dönemde ilişkilerin düzeltilmesi için gayret sarfedilecektir. Başka krizlerde de görüldüğü gibi gerginlik taraflara fayda vermiyor. Türkiye hak, hukuk ve adalet yolunda ilerlediği müddetçe komşularına da güzel örnek olabilir. İslâm âlemi de Türkiye’nin ‘örnek ülke’ olmasından istifade edebilir.