Fakirliğin, cahillik ve ihtilafla birlikte düşman listesinde yer alması boşuna değil.
Allah muhafaza etsin, bazı insanlar fakirlik sebebiyle hakikatlere gözlerini ve gönüllerini kapayabilir, fenalık ve azgınlığa meyledebilir. Bu sebeple ne merde ne de namerde muhtaç olmayacak bir hayat sürdürebilmek her zaman tercih edilir.
Türkiye’nin dertlerinden biri de fakirlik ve ona bağlı olarak ortaya çıkan neticelerdir. Bu bakımdan Türkiye’yi idare edenler her fırsatta büyümekten, zengin olmaktan bahseder ve insanları buna yönlendirir. Allah’a şükürler olsun ki, dedelerimizden zenginiz. Dedelerimiz ve babalarımız kara lastik bulamazken biz ayakkabı beğenmez hale geldik. Bununla birlikte fakirlik belasını tam olarak başımızdan def edebilmiş değiliz.
Bunun sebebi de belli: Yıllardan beri ifade edilmesine rağmen üretimi artırmayı başarabilmiş değiliz. Rakamlara bakılırsa üretmeden tüketmeyi tercih ediyoruz.
Daha büyük bir dert ise, tüketmek için lazım olan paranın da bankalardan alınıyor olmasıdır. Bu meseleyi kişilerden bağımsız olarak düşünüp çare aramak icap eder. Fakirliği mağlup eden ülkeler, bunu ancak üretimi arttırarak yapabilmiştir. Üretmeden, sanayi tesislerini kurmadan, ihracat yapmadan bu meselenin halli mümkün değil.