Ekonomiyi idare edenler de bilir ki, Türkiye’nin gerçek anlamda zengin ülkeler arasına girebilmesi için katma değeri yüksek, ihraç edilebilir mal ve hizmetler üretmesi gerekir.
Bunu herkes bilir ve söyler, ama sıra bunları yapmaya gelince bahanelere sarılınır. Çünkü konuşmak kolay, yapmak ise zordur.
Hep söylenir: Meselâ, bir kamyon patates ihraç edip, bir adet ‘akıllı cep telefonu’ alamayan bir ülke, bir sistem, bir ekonomik yapı; ‘borç’tan kurtulamaz. Türkiye’nin dertlerinden biri de budur. Elbette belli ölçülerde mal ve hizmet ihraç ediyoruz, ama bunun yanında çok daha fazlasını ithal ediyoruz. Dolayısıyla daha az kazanan ve kazandığından daha çok harcayan durumundayız. Bu durum, uzun dönemde ekonomik krizlere de zemin hazırlıyor.
Hepimizin ittifak ettiği başka bir konu da, gerçek anlamda ihtiyaç olmayan ‘lüks tüketim’e olması gerekenden daha fazla para harcamak. Hadisenin karikatürize edilerek şöyle denildiğini duymuşsunuzdur: İşsiz bir genç, taksitle aldığı en pahalı telefonu cebinde taşıyor, ama arkadaşına ‘alo’ diyecek kadar ‘kontör’ü, lirası, konuşma hakkı yok!
Hepimizin yaşadığı, şahit olduğu, üzücü tablo budur ve mutlak surette değişmelidir. Ama nasıl? Türkiye’yi idare edenler bu tabloyu değiştirmek için uzun, yorucu, zor, ama kalıcı olan yolu tercih etmek yerine; kolay, geçici ancak çare olmayan yolu tercih ediyorlar. Ekonomi Bakanının açıklamasına göre,