Türkiye’nin yakın siyasî tarihinde önemli hizmetlere imza atmış
olan; Isparta, İslamköy doğumlu Süleyman Demirel’in 91 yaşında
vefatı sonrası konuşulan ve yazılanlara bakınca, önemli olanın bu
kubbede hoş bir sadâ bırakmak olduğu bir defa daha tescil
edildi.
Uzun yıllar siyasetin içinde ve önünde olan, başbakanlık ve
cumhurbaşkanlığı yapmış bir kişinin sevenleri de olur, sevmeyenleri
de. Ancak eleştirilerin de insaflı olması beklenir. Kim olursa
olsun; bir insanın sadece hatalarını ve yanlışlarını görmek
isteyen, istediği kadar yanlış görebilir. Adalet, hasenat ve
seyyiat dengesini dikkate almayı gerektirir.
Vefatı sonrasında yazılanlara bakılınca, umumî anlamda hakkın teslim edildiği görülüyor. Bazı insafsız eleştiriler de var albette. Neticede tarihe mal olmuş bir şahsiyet ve yaptıkları ortada. Vefatına kadar onu ve hizmetlerini perdelemeye çalışan bazı idarecilerin, vefatından sonra hakkını teslim etmeleri de ayrıca ibretlik. Bu hakperest tesbitleri, Demirel’in vefatından önce de yapmış olsalar ne kaybederlerdi? Rey uğruna bunca karalamaya değdi mi? Türkiye’deki demokrasi mücadelesi anlatılırken, Demirel dönemini görmezden gelmek hakperestlikle izah edilebilir mi?