Siyasetçi ve idareciler için mal ve hizmetlere zam yapmak kadar, ‘zam savunması’ da önemlidir.
Ekseriyetle seçim öncesinde zam yapılmaz, sonraya bırakılır. Yapılan zamlar da ‘yeni tarife’ ya da ‘fiyat ayarlaması’ diye duyurulur. Çok zorlanırlarsa, “Bizden kaynaklanmıyor. Petrolün fiyatı arttı, dolar yükseldi, dünyada kriz var” gibi bahaneler bulunur. Bunlar da olmazsa, “Biz yapmadık, bürokratlar yaptı” derler.
Hemen ifade edelim ki bu durum, Türkiye için umumî bir problemdir. Hiçbir siyasetçi “Biz zam yapmayacağız” diyemez. Dese de ona itibar edilmez. Şunu dese daha inandırıcı olur: “Biz aşırı zam yapmayacağız.” Çünkü zam, bir neticedir. Maaşlarına zam isteyenler, dolaylı olarak mal ve hizmetlere yapılacak olan zammı da göğüslemek durumundadır.
Aslında milletin itiraz ettiği, keyfi zamlardır. Ya da zam yapıldığı halde bunları gizlemek, tepki topluyor. En anlaşılmaz olan ise, bütün dünyada petrol fiyatları düştüğü halde Türkiye’de fiyatların o nisbette düşmemesidir. Şimdiye kadar Türkiye’de petrol yok diye bahane bulunurdu. Petrolün fiyatı yerlerde geziyor, bizde bir iyileşme olmadı.
Bir yazıya göre “Pompa niye ağlatıyor?”un cevabı şöyle: “Türkiye, petroldeki fiyatı İtalya ve Hollanda’daki rafine çıkışı üzerinden belirliyor. Tüpraş’a gelen petrol işleniyor, benzine dönüşüyor, çıkışta fiyatı 1 lira 4 kuruş oluyor.
4 kuruş toptancı marjının üstüne 43 kuruş da bayi ve dağıtıcı marjı eklendi mi? Ne etti sevgili vatandaş? 1 lira 51 kuruş. Petrol geldi, işlendi, toptancı payını aldı, dağıtıcı payını aldı, bayi de payını aldı. Ama sırada devlet var.
1 lira 51 kuruşa pompanın ucuna kadar gelen benzine 2 lira 84 kuruş da devlet vergi koyuyor ve yakıt, depoya, 4 lira 35 kuruşa dökülüyor. Depodaki benzinin üçte ikisini vergi olarak ödüyorsun yani bir hesaba göre canım kardeşim, sevgili büyüğüm, şirin küçüğüm...” (Kanat Akkaya, Hürriyet, 4 Şubat 2016)
Milleti doğrudan ilgilendiren zamlardan biri de ekmeğe yapılan zamlardır. Türkiye’yi idare edenlerin en büyük kabahati, ekmek zamlarında sadece fırıncıları sorumlu tutmalarıdır. Meselâ bir bakan, “Ekmek 60 kuruş olmalı. 61 kuruş bile olamaz” anlamına gelen sözler sarfediyor. Peki, belediyelerin ürettikleri ekmek bile 75 kuruş olursa bu sözlerin bir itibarı olur mu? Belediyelere söz geçiremeyen bir idare, serbest piyasa şartlarından fırıncılara söz söyleme hakkı olur mu?
Geçen gün bir fırıncı tanıdığım, gazeteci olmamız hasebiyle bu artışların sorumlusu bizmişiz gibi güzel bir ‘fırça’ atıp şöyle dedi: “Her gün fırıncıları suçluyorsunuz. Bakkala gittiğinizde sadece ekmeğin fiyatı mı artıyor? Peynirin, çayın, tuzun, zeytinin, deterjanın fiyatı artmıyor mu? Niçin onların haberini yapmıyorsunuz? Niçin hep fırıncı, fırıncı deyip duruyorsunuz?”