Türkiye ile Amerika arasında iplerin gerilmesine sebep olan vize
krizinin, biriken problemlerin bir neticesi olduğu kanaati
hâkim.
Hem böyle bir karar alındı hem de bu kararın iki tarafa da faydası
olmadığı ve mümkün olan en kısa zamanda sona ermesi arzu ediliyor.
En başta iş dünyası krizin aşılması için hemen adımlar atılmasından
yana.
Tabii ki asıl önemli olan böyle krizlerin yaşanmaması. Çünkü bu krizler aşılsa bile uzun dönemde kalıcı etkileri olabilir. Dış politika konusunda uzman olanlar haklı olarak sessiz bir diplomasi yürütülerek krizin aşılmasını istiyorlar. Muhtemelen de bu yapılmaya çalışılıyor. Tartışmanın alevlenmesi Türkiye’nin menfaatine değil.
Elbette bu mesele hakkında konuşma hakkı en önce dış politika uzmanlarındadır. “Tartışma hep devam etsin. Kimse geri adım atmasın. Vize engeli sürüp gitsin” diyen bir uzmana rastlanmadığına göre ortak talep krizin sona erdirilmesi gereğidir. Bu noktada şöyle bir zorluk karşımıza çıkıyor: “Türkiye diplomatik dil kullansın, meselesini sühûletle halletsin. Tartışma daha fazla büyütülmesin” denildikçe “Ne yani, Türkiye haksız mı? Özür mü dilensin?” gibi itham edici sorular gündeme taşınıyor. Bu da konuyu etraflıca tartışmaya mâni oluyor. Oysa bu meseleler tarafgirlikle değil, akılla, bin adım sonrasını düşünerek çözülebilir.