AK Parti’nin seçim beyannamesindeki en önemli vaatlerden biri “adalet sisteminde dönüşüm.” Beyannamede ilgili bölüme Hz. Ömer’in “adalet mülkün temelidir” sözüyle başlanıyor: “AK Parti olarak, adaleti mülkün ve meşruiyetin temeli, hukuk devletinin esası olarak görüyoruz.”
Hz. Ömer’in sözündeki “mülk”ün anlamı “siyasi iktidar, otorite ve hüküm koyma” demek. Bu durumda AK Parti, “iktidar”ının da, “hüküm koyma faaliyetleri”nin de “meşruiyeti”ni “adalet”e dayandırmayı taahhüt etmiş oluyor. Aynı zamanda, “adalet”e dayanmayan “yasama” ve “yürütme” faaliyetlerinin “gayrimeşru” olduğunu da ikrar etmiş oluyor. O halde bizim de, AK Parti’nin yaptığı ve yapmayı plânladığı faaliyetlerinin “adalet ölçeği”nde yeniden gözden geçirilmesini isteme hakkımız doğuyor.
Peki, AK Parti’nin “adalet”ten anladığı ne? Beyannamede şöyle ifade ediliyor: “Bizim için adalet, hukukun üstünlüğüne dayalı, herkesin güven duyduğu, her türlü güç odağından bağımsız, tarafsız, vatandaş taleplerine hızlı cevap verebilen bir yapıda olmalıdır.”
Bu noktada ülkemizdeki “adalet sistemi”ne bir bakmamız gerekiyor. Gerçekten de “hukukun üstünlüğü”ne mi dayanıyor? Bundan da önce, yasalar “hukuku sağlama” niteliğini haiz mi? Adalet sistemine herkes “güven” duyuyor mu? “Her türlü güç odağından bağımsız” denilen adalet sistemi, mesela “siyasi güç odakları”ndan bağımsız mı? HSYK’nın, “siyasiler”in istediği toplantıyı geç yaptığı için özür dilediği,