Lütfen artık “doğru eylem” yapmayı becerebilelim. “Dostlar alışverişte görsün” misali yapılan eylemler, gösterilen tavırlar bize hiçbir şey kazandırmayacaktır; bunu da bilelim.
Sen “zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın” sloganıyla yola çıkıp insanları “seccadeni al da gel” diye Ayasofya’ya çağırır da; Ayasofya’nın içine girecek yerde Ayasofya’nın yanındaki meydanda namaza durursan, adam da haklı olarak başlığı şöyle atar: “Ayasofya’nın içinde değil önünde namaz kıldılar.” Böylece alay konusu olursun!
Ayasofya “hâlâ ibadete açık değil kapalı” iken, “hâlâ cami değil müze” iken, “hâlâ hür değil zincirli” iken; “ibadet ve dua eylemi”ni yaptığın saatte kapalı bir “müze”nin yanındaki meydanda namaz kılmakla, “Ayasofya’nın zincirleri”ni nasıl kırmış olacaksın?
Eğer duanın gereğine uygun eylemi işlemezsen, ettiğin dua, -hâşâ- “Allahu Teala’ya talimat gönderme”nin ötesinde nasıl bir işlevi haiz olacak?
Nasıl ki “tevbe”nin makbul olanı “hatadan vazgeçmek”se, “dua”nın makbul olanı da “ettiğin duaya uygun eyleme yönelmek”tir, değil mi? “Yâ Rabbi, bize şunu ver” deyip de istediğin şey için “gereken irade”yi ortaya koymaz, “lüzumlu eylem”e kalkışmazsan, bu ne kadar doğru olur? Allahu Teala’ya talimat gönderir gibi, “bize şunu ver, bizden bunu gider” türünden dualar ne derece doğrudur? Bu hususu ciddi bir şekilde düşünmek ve “ettiğimiz duaya uygun eylemselliğe yönelmek” zorunda değil miyiz?