“Devletin nasıl teşekkül edeceği, iktidarın nasıl bir mekanizmayla elde edilip kullanılacağı, bireyin/toplumun devlet nezdinde veya devletin birey/toplum nezdinde konumunun/yetkisinin ne olacağı” hep tartışılageldi. Bu tartışmalar “Demokrasi”yi kutsallaştıran bugünün dünyasında “milli irade” kavramına gelip dayandı.
Demokrasilerde bu sorunun “milli irade” ile çözüldüğü iddia edildi ve iddia, artık “genel kabul” gördü. İktidara sahip olanlar, meşruiyetlerini “milli irade” kavramına dayandırdılar. Ancak bu, sorunlar yumağının başladığı nokta oldu. Zira iktidarı eline geçirenler, “meşru zemin” olarak“milli irade”ye dayandıklarını, kendilerine yetkiyi “milli irade”nin verdiğini, bu sebeple her istediklerini yapabileceklerini ileri sürdüler.