Bugün milyonlarca kişi sandığa gidip oy verecek. Küçük bir “belirleyici grup” tarafından “seçilmiş adaylar” arasından “tercih” yaparak, kendilerini yönetecek kişiyi seçtiklerine inanacak.
Çünkü “Demokratik mekanizma”da insanların gerçekten “seçebiliyor olma”sı önemli değildir; Stalin’in dediği gibi, “insanların seçimlerin yapılmış olduğunu bilmesi yeterlidir.” Mekanizma böyle kurulmuş. İşte bu yüzden, “demokrasinin seçim mekanizması”na oldum olası ısınamadım.
Peki, şimdi ne yapacağız, kimi seçeceğiz? Gerçekten “seçtiğimizi sanarak”avunacak mıyız, yoksa “seçmediğimiz”in, sadece “seçilmişler arasından tercih yaptığımız”ın farkına varabilecek miyiz? Bence, seçmen artık “oy vermek”ten öte geçerek “seçebilme”ye talip olmalı. “Seçebilme yetkisi”ni haiz olduğunda, “asıl belirleyici” olarak bazı temel kriterleri gözetecektir. Mesela:
“Hakkı batıla karıştırmayan”ı, batılı elinin tersiyle itip hakka dört elle sarılanı seçecektir. İnsanları “ma’rufa yönlendiren”i ve “iyiliği emredip kötülükten vazgeçirme”ye çalışanı, bütün bunları “Allah ve Rasûlü’ne itaat” ile yapanı seçecektir. “Helali haram etmeyen”i, “haramı helale dönüştürmeyen”i seçecektir. “Haramlarla mücadele eden”i, toplumsal yaşantıyı bunlardan arındıracak olanı seçecektir.
“Mü’min” olanı, “gayri İslami faaliyetlerde bulunmayan”ı, “mü’minleri hor ve hakir görmeyen”i, “kâfirleri tasdik ve taltif etmeyen”i; müslüman olarak “bizden olan”ı, bizim gibi inanıp düşüneni, “İslam dışı mihraklar”la müslümanlar aleyhine “işbirliği” ya da “iş ortaklığı” yapmayanı seçecektir.